• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Allah'ın Kitabı: Sözlerin En Güzeli

ALLAH’IN KİTABI

Peygamber şehri Medine'nin huzur dolu günlerinden birisiydi. Peygamber Efendimiz yakın dostlarından Abdullah b. Mes'ûd'a: (اقْرَأْ عَلَىَّ) “Abdullah! Bana Kur'an oku. diye seslendi. İlminin derinliğiyle tanınan bu değerli sahâbî bir an için şaşırarak şöyle dedi:

 يَا رَسُولَ اللَّهِ آقْرَأُ عَلَيْكَ وَعَلَيْكَ أُنْزِلَ

“Yâ Resûlallah, Kur'an size indirilmişken, ben mi size okuyayım?” Allah Resûlü; “Evet, evet, ben Kur'an'ı başkasından dinlemeyi çok seviyorum.” buyurdu.

İbn Mes'ûd okumaya başladı. Nisâ sûresinin yaratılışı hatırlatan, yetime saygıyı tavsiye eden, miras paylaşımını konu alan âyetlerini okudu. Nihayet, 

فَكَيْفَ اِذَا جِئْنَا مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ بِشَهيدٍ وَجِئْنَا بِكَ عَلٰى هٰؤُلَاءِ شَهيدًا 

“Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahit yaptığımız zaman, bakalım onların hâli nice olacak!”[1] âyetine geldiğinde Peygamber'in (sav) gözlerinden yaşlar süzüldüğünü fark etti. Peygamber Efendimiz daha fazla dayanamadı ve (حَسْبُكَ الآنَ)  “(Bu kadar) yeter.” buyurdu.[2]

Kur'an, “Kelâmullâh” (Allah'ın sözü) ve “Kitâbullâh” (Allah'ın Kitabı)dır. Allah'a ait olduğu için de, “sözlerin en güzeli” dir.3 Nitekim bazı kaynaklarda Peygamberimizden, bazı kaynaklarda ise Câbir b. Abdullah'tan nakledilen bir hadiste şöyle denilmektedir: 

إِنَّ أَصْدَقَ الْحَدِيثِ كِتَابُ اللَّهِ، وَأَحْسَنَ الْهَدْيِ هَدْيُ مُحَمَّدٍ،

“Sözlerin en doğrusu, Allah'ın kelâmı; hâl ve tavrın en güzeli ise Muhammed'in hâl ve tavrıdır.”[3]

Kur’an’ın İsimleri:

O, inananların hep birlikte sımsıkı sarılması istenen “Allah'ın ipi” (Hablullah)5 ve kopmak bilmeyen “sapasağlam bir kulp”tur (el-urvetu'l-vüskâ).6 O, insanları en doğru yola ileten7 bir şifa kaynağı, bir hidayet rehberi ve rahmet vesilesidir.8

Kur'an, insana dağların bile kaldıramayacağı büyük sorumluluğunu9 hatırlatır. Doğruları ve yanlışları, okuyanın önüne serer ve sağlıklı bir seçim yapmasını sağlar. Ona sorular sorar, bilgiler verir, dünyasını ve âhiretini tanıtır. Kur'an'ın kendisi için kullandığı, “hatırlatma” anlamına gelen “Zikr” ,10 “doğruyu yanlıştan ayıran” anlamında “Furkân” ,11 “yazılı metin” anlamında “Kitab” 12 ve “okunan şey” anlamındaki “Kur'an” 13 isimleri de Kur'an'ın bu özelliklerini kapsayıcı mahiyettedir.

Kur’an’ın Önemi:

Dinin temeli Kur'an'dır. İslâm, Kur'an'ın indiği gün insanlığa ulaşmaya başlamış, Kur'an'ın inişi sona erince ise tekemmül etmiştir. Bir Ramazan günü Hira'da “Oku!” âyetini14 duyması ve öğrenmesi Peygamberimizin (sav) ilâhî görevinin başlangıcı olmuştur. Yıllar boyunca, Resûlullah'a (sav) insanlara vereceği mesajları, topluma ise insanlığın gereklerini öğreten yine Allah'ın Kelâmı'dır. Nihayet “Bugün sizin için dininizi tamamladım.” 15 âyeti indikten ve Kur'an vahyi sona erdikten kısa bir süre sonra Peygamber Efendimiz de (sav) hayata gözlerini yummuştur.

Kur’an ve Peygamberimiz:

O, Kur'an'ı ilk öğrenen, ilk okuyan ve ilk yaşayan insandı. “Şüphesiz biz sana (sorumluluğu) ağır bir söz vahyedeceğiz.” 16 âyeti, hemen hemen her gün aldığı vahiylerle hayatında tecelli etmişti. Vahyin ağırlığından kış günü boncuk boncuk terlemek,17 Allah'ın buyruklarını dinlemeye yanaşmayanların eleştirilerini göğüslemek ve bu uğurda sabredebilmek, onun görevi olmuştu. Kur'an'ı öğrenme ve insanlara ulaştırma görevindeki büyük özverisi, ümmeti ile arasında belki anne ve evlat ilişkisinden öte bir bağ kurulmasını sağlamıştı.18

Kur'an, Peygamber Efendimizin (sav) en büyük mucizesiydi. Hz. Süleyman'a kuşlarla konuşabilme19ve rüzgârı yönlendirebilme20 yeteneğini veren, Hz. İsa'ya ölüleri diriltme ve âmâları görür hâle getirebilme21 gücünü bahşeden Allah, son peygamberini de eşsiz kelâmı ile desteklemişti. Kur'an, bütün insanlara sesleniyor, onlara bilemedikleri ve aralarında tartıştıkları hâlde uzlaşamadıkları konuları öğretiyordu. Doğumdan öncesi veya ölümden sonrası gibi merak ettikleri meseleleri açıklıyor ve muhatapları üzerinde tarifi mümkün olmayan bir tesir bırakıyordu. Kur'an'ın sağladığı bu inandırıcılığı ve mucizevî etkiyi Allah'ın Elçisi (sav) bir hadis-i şerifinde şöyle ifade buyurmuştu: 

 مَا مِنَ الأَنْبِيَاءِ نَبِىٌّ إِلاَّ أُعْطِىَ مِنَ الآيَاتِ مَا مِثْلُهُ أُومِنَ - أَوْ آمَنَ - عَلَيْهِ الْبَشَرُ ، وَإِنَّمَا كَانَ الَّذِى أُوتِيتُ وَحْيًا أَوْحَاهُ اللَّهُ إِلَىَّ ، فَأَرْجُو أَنِّى أَكْثَرُهُمْ تَابِعًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ 

“Hiçbir peygamber yoktur ki, insanların inanmaları için kendisine mucizeler verilmiş olmasın. Bana verilen ise Allah'ın vahyettiği vahiy (Kur'ân-ı Kerîm)dir. Bu sayede ben kıyamet günü ümmeti en çok olan peygamber olacağımı ümit ediyorum.”[4]

Yaşadığı bütün süreçlerde ve karşılaştığı her yeni durumda Resûl-i Ekrem'e yol gösteren rehber, Kur'an olmuştur. Allah, vahyin ağır sorumluluğunu yüklediği peygamberini hiçbir zaman yalnız ve desteksiz bırakmamıştır.

Sözleriyle bize rehberlik eden Hazreti Peygamber (sav), uygulamalarıyla da bütün insanlığa örnektir. Onun, sabahları Haşr sûresinin son üç âyetini okumayı tavsiye etmek,73 geceleyin Secde ve Mülk Sûreleri'ni okumadan uyumamak74 gibi “günü Kur'an'la yaşamaya” yönelik sünnetleri vardır. Her yıl Ramazan ayında, o yıl içinde inenler dâhil, o âna kadar nâzil olan âyetlerin tamamını Hz. Cebrail'e okur, onunla karşılaştırma ve karşılıklı okuma yapardı. Bugün Ramazan'da yaygın olarak sürdürülen ve bir kişinin Kur'ân-ı Kerîm'i okuyup diğerlerinin takip etmesine dayanan “mukabele” uygulaması böyle başlamıştı.

Peygamberimiz (sav) ömrünün son günlerinde sevgili kızı Fâtıma'nın kulağına, “o yılın Ramazan'ında Cebrail (as) ile Kur'an mukabelesini bir değil iki defa yaptıklarını ve bunu vefatının yaklaştığı şeklinde yorumladığını” fısıldamış ve bunun üzerine Hz. Fâtıma ağlamıştı.75 Hanımı Hz. Âişe (ra) ise Resûlullah'ın (sav) vefatından sonra gelip, “Onun ahlâkı nasıldı?” diye soran bir kimseye, “Kur'an okumuyor musun?!”demiş, “Evet” cevabı üzerine “Allah'ın Elçisi'nin (sav) ahlâkı Kur'an'dı.” cevabını vermişti.76

Hz. Peygamber âdeta yaşayan bir Kur'an idi. Kur'an, Hz. Peygamber'in bizzat uygulayarak ashâbına öğrettiği, kıyamete dek kalacak en büyük mirastır. Sevgili Peygamberimiz bu konudaki uyarısını şöyle dile getirmiştir:

وَقَدْ تَرَكْتُ فِيكُمْ مَا لَنْ تَضِلُّوا بَعْدَهُ إِنِ اعْتَصَمْتُمْ بِهِ، كِتَابُ اللهِ

“Size öyle bir şey bırakıyorum ki ona sarıldıktan sonra asla sapıtmazsınız. O, Allah'ın Kitabı'dır.”[5]

Kur’an ve Müşrikler:

Peygamberimiz (sav), Allah'ın kendisiyle gönderdiği hidayeti ve ilmi, gökten inen bereketli yağmura benzetiyordu.23 İnsanı insan yapan değerlere hasret Mekke halkı, aradığı saf ve temiz dini Kur'an'da buluyor, onun olağanüstü anlatım üslûbu karşısında hayran kalıyordu. Sadece Resûlullah'ın (sav) değil Hz. Ebû Bekir gibi güzel sesli bir başka Müslüman'ın Kur'an okuduğu yerde de müşrik erkek ve kadınlardan, hatta çocuklardan oluşan kalabalıklar toplanıyordu.24 Suya hasret kalanların yağmura kavuşmasını andıran bu manzara, inanmayanlar için dayanılmaz bir mahiyet arz ediyordu.

Müşrikler, insanların Kur’an’ın dinlemesini engellemek için şöyle diyorlardı:

وَقَالَ الَّذينَ كَفَرُوا لَا تَسْمَعُوا لِهٰذَا الْقُرْاٰنِ وَالْغَوْا فيهِ لَعَلَّكُمْ تَغْلِبُونَ

“Bu Kur'an'ı dinlemeyin. O okunurken yaygara koparın, belki o zaman baskın çıkarsınız.”[6]

وَانْطَلَقَ الْمَلَاُ مِنْهُمْ اَنِ امْشُوا وَاصْبِرُوا عَلٰى اٰلِهَتِكُمْ اِنَّ هٰذَا لَشَيْءٌ يُرَادُ ﴿6﴾ مَا سَمِعْنَا بِهٰذَا فِي الْمِلَّةِ الْاٰخِرَةِ اِنْ هٰذَا اِلَّا اخْتِلَاقٌ ﴿7﴾

“6. Onlardan ileri gelenler: Yürüyün, tanrılarınıza bağlılıkta direnin, sizden istenen şüphesiz budur. 7. Son dinde de bunu işitmedik. Bu, ancak bir uydurmadır.”[7]

Müşrikler ayrıca Kur'an'ın niteliğini ve gönderiliş amacını ısrarla çarpıtıyor, kimi zaman onun bir büyü olduğunu söylüyor27 yahut “önceki toplumların masalları” yakıştırmasını yapıyor,28 kimi zaman da bir yabancı tarafından Resûlullah'a (sav) öğretildiğini iddia ediyorlardı.29

Öte yandan onlar,

قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ جَعَلَ اللّٰهُ عَلَيْكُمُ الَّيْلَ سَرْمَدًا اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْتيكُمْ بِضِيَاءٍ اَفَلَا تَسْمَعُونَ 

gece sonsuza kadar sürse güneşi insanlara kimin getireceğini”[8] ve 

قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَصْبَحَ مَاؤُكُمْ غَوْرًا فَمَنْ يَأْتيكُمْ بِمَاءٍ مَعينٍ

“sular yerin dibine çekilip gitse tertemiz suyu kimin bulup çıkaracağını”[9] soran Kur'ân-ı Kerîm'e cevap veremiyorlardı.

İnsanların İslâm'a ve Kur'an'a yönelik kabul veya red biçimindeki yaklaşımları, Mekke'de olduğu gibi Medine'de de devam etmiştir. Hicretin ardından Medine'de Allah'ın Kitabı'na kalbini samimiyetle açanlar olduğu gibi ona kulak vermemekte diretenler de görülmüştür. Nitekim kendilerine daha önce indirilen kutsal kitaba inanan Hıristiyanlardan bazıları, Kur'an okununca gözyaşlarını tutamayıp 

وَاِذَا سَمِعُوا مَا اُنْزِلَ اِلَى الرَّسُولِ تَرٰى اَعْيُنَهُمْ تَفيضُ مِنَ الدَّمْعِ مِمَّا عَرَفُوا مِنَ الْحَقّ يَقُولُونَ رَبَّنَا اٰمَنَّا فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِدينَ

“İnandık yâ Rabbi, bizi de şahitlerle birlikte yaz!”[10] diye yakarırken, bazıları ise Kur'an'ın son derece açık sorularına rağmen ikna olmamışlardır.

Kur’an’ın İ’câzı:

Yüce Allah, âyetlerinde müşrikleri önce “Kur'an'ın bir benzerini” getirmeye davet etmiş,32 ardından “Kur'an'dakilere benzer on sûre” oluşturmalarını istemiş,33 nihayet “Kur'an'ın bir tek sûresinin benzerini” yapmalarını teklif etmiş34 ama onlar bunun karşısında âciz ve çaresiz kalmışlardı.

Allah Teâlâ açıkça meydan okumuştu:

اَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْاٰنَ وَلَوْ كَانَ مِنْ عِنْدِ غَيْرِ اللّٰهِ لَوَجَدُوا فيهِ اخْتِلَافًا كَثيرًا 

“Allah'tan başkasından gelseydi içinde birçok çelişki bulurlardı.”[11]

قُلْ لَئِنِ اجْتَمَعَتِ الْاِنْسُ وَالْجِنُّ عَلٰى اَنْ يَأْتُوا بِمِثْلِ هٰذَا الْقُرْاٰنِ لَا يَأْتُونَ بِمِثْلِه وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَهيرًا

“Söyle: Bütün insanlar ve cinler bu Kur'an'ın bir benzerini ortaya koymak için toplansalar, birbirlerine istedikleri kadar destek olsunlar yine de benzerini ortaya koyamazlar.”[12]

Kur’an’ın İndiriliş Amacı:

Kur'an'ın niçin indirildiği iyi bilinmelidir. Yüce Allah, 

وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ

“Andolsun biz, Kur'an'ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?”[13]

كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِيَدَّبَّرُوا اٰيَاتِه وَلِيَتَذَكَّرَ اُولُوا الْاَلْبَابِ

“Bu, âyetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri ibret alsın diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.”[14] buyurmaktadır.

Kur'an'ın iniş ve okunuş amacı yanlış anlaşıldığında, ilâhî mesajdan yararlanmak neredeyse imkânsız hâle gelecektir. O, ne sadece güzel okunmak, ne düşünsel polemiklere konu yapılmak, ne kendisiyle toplumsal statü ve çıkar sağlanması için gelmiştir. Mehmet Âkif'in ifade ettiği üzere;

“İnmemiştir hele Kur'an, bunu hakkıyla bilin

Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için!”

Kur’an’ı Nasıl Okumalıyız:

Her konuda olduğu gibi müminin Kur'an'la ilişkisi konusunda da en büyük örnek Allah'ın Elçisi'dir. O, Kur'an'ın nasıl okunması gerektiğini Yüce Yaratıcı'dan öğrenmişti. Sevgili Peygamberimiz (sav), (وَرَتِّلِ الْقُرْاٰنَ تَرْتيلًا) “Kur'an'ı ağır ağır, tane tane oku”[15] şeklindeki ilâhî emri titizlikle uygular, Kur'an okurken âyetlerin arasında bir müddet duraklar sonra devam ederdi.44 Secde âyeti geçtiğinde secde ederdi.45 Allah'ın yüceliğinden bahseden bir âyet geldiğinde tesbihatta bulunur, dua edilmesi gereken bir konu geldiğinde durup dua eder, Allah'a sığınılacak hususları ihtiva eden bir âyet okuduğunda ise okuyuşuna ara verip istiâzede bulunurdu.46 Namaz kılarken Fâtiha okuyan kişinin dilinden dökülen her âyete Allah'ın anında cevap verdiğini, dolayısıyla Cenâb-ı Hakk'ın Kur'an okuyana bizzat karşılık verdiğini söylerdi.47 Kur'an okumanın insana verdiği huzura sığınarak sıkıntılı bir durumla karşı karşıya kaldığında namaz kılardı.48

Düzenli Kur'an okumak, Peygamber Efendimizin (sav) aksatmadığı ve çok önem verdiği bir sünnetiydi. Sakîf kabilesinden Evs b. Huzeyfe (ra), arkadaşlarıyla birlikte Medine'de Peygamberimize (sav) misafir oldukları günleri şöyle anlatır: “Allah Resûlü (sav) yatsı namazından sonra yanımıza gelir ve bize Mekke'de çektiği sıkıntıları anlatırdı.” der ve şöyle devam eder: “Bir gece yanımıza biraz geç geldi. 'Yanımıza gelmekte gecikmenizin sebebi nedir yâ Resûlallah?!' deyince, 'Kur'an'dan her gün okuduğum kadarını (hizbimi) bitirmeden çıkmak istemedim.' buyurdu. Sabah olunca bu konuyu sahâbîlere sorduk. Onlar, “Biz Kur'an'ı üç sûre, beş sûre, yedi sûre, dokuz sûre, on bir sûre, on üç sûre şeklinde hiziblere (bölümlere) ayırıyoruz. Mufassal sûrelerin hizbi de Kâf sûresinden başlayıp sonuna kadardır.” dediler.49

Kur'an'ı ezberden okuma konusunda, cünüplük hâli dışında hiçbir şey Allah Resûlü'ne (sav) engel olamazdı.50 Evde, mescitte, namazda, yolculukta, gündüz veya gece hep Kur'an okurdu.

Ashâb arasında samimiyeti ve ihlâsı ile temayüz eden Abdullah b. Muğaffel (ra), Mekke'nin fethedildiği yıl Peygamberimizi (sav) devesinin üzerinde sesini yükselterek ve dalgalandırarak Fetih sûresi okurken gördüğünü söyler.51

Hadis rivayetiyle meşhur sahâbî Berâ' b. Âzib ise bir defasında Resûlullah'ın (sav) yatsı namazında Tîn sûresini okuyuşunu dinlediğini anlatır ve “Sesi veya okuyuşu ondan daha güzel olan bir kişi duymadım.”der.52

Öte yandan, Allah Resûlü (sav), Kur'an'ı güzel sesle ve usulüne uygun okumaya itina gösterirdi. Bu konudaki yeteneğiyle tanınan sahâbîlerden Ebû Musa el-Eş'arî'ye, “Hz. Dâvûd gibi güzel sesle ve ahenkle okuduğu” için övgüde bulunmuş ve “Dün gece senin Kur'an okuyuşunu dinlerken beni bir görmeliydin!” buyurmuştu.53 

Abdullah b. Mes'ûd, Muâz b. Cebel, Übey b. Kâ'b ile Ebû Huzeyfe'nin azadlı kölesi Sâlim ise Resûlullah'ın (sav), “Kur'an'ı şu dört kişiden öğrenin.” ifadesiyle örnek gösterdiği Kur'an'ı en iyi bilen ve en güzel okuyan sahâbîlerdi.54

Kur'an okumayı öğrenmiş veya Kur'an'ı ezberlemiş olmak, dinini öğrenmek ve yaşamak isteyen bir Müslüman için tek başına yeterli değildir. Kişi okuduğunu anlamalı, ezberlediğini kavramalı, Kur'an âyetlerindeki mesajları düşünmeli ve araştırmalıdır. Zira Kur'an, “Müminler için gerçekten bir hidayet rehberi ve rahmettir.” 61 Öğrenen ama düşünmeyen bir insan, “Kur'an üzerinde düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri üstünde kilitler mi var?” 62 sorusuna nasıl cevap verecektir? Bu bağlamda sahâbî Ebû Ümâme'nin, duvarlara asılan Mushafların insanı aldatmaması gerektiğini, Kur'an'ı gerçekten idrak ve muhafaza eden bir kalbe Allah'ın asla azap etmeyeceğini söylemesi63 oldukça manidardır.

Peygamberimiz (sav), ashâbını Kur'an'ı hızlı okumamaları hususunda uyarmıştı.64 Zira o, verdiği ilâhî mesajlarla insana hayat veren Kur'an'ın hızlı okunarak, mânâsının göz ardı edilmesi endişesini taşıyordu. Abdullah b. Mes'ûd'un bildirdiğine göre de ashâb, âyetleri onar onar öğreniyor ve onların mânâlarını iyice kavrayıp amel etmeden diğerlerine geçmiyorlardı.65 Hz. Peygamber namazda Kur'an okurken ise “Sesini çok yükseltme; çok da alçaltma.” 66 âyetine uygun dengeli bir ses tonunu benimsemişti.67

Kur’an’ı Ezberlemek:

Peygamber Efendimiz (sav), Kur'ân-ı Kerîm'i düzgün okumayı ve âyetlerin anlamlarını kavrayabilmeyi önemsediği kadar, inananları Kur'an'dan sûreler ezberleyerek hafızalarında taşımaya da teşvik ederek şöyle buyurdu:

 إِنَّ الَّذِى لَيْسَ فِى جَوْفِهِ شَىْءٌ مِنَ الْقُرْآنِ كَالْبَيْتِ الْخَرِبِ 

Kalbinde ve hafızasında Kur'an'dan hiçbir şey bulunmayan kişi, harabe bir eve benzer.[16]

 مَثَلُ الَّذِى يَقْرَأُ الْقُرْآنَ وَهْوَ حَافِظٌ لَهُ مَعَ السَّفَرَةِ الْكِرَامِ ، وَمَثَلُ الَّذِى يَقْرَأُ الْقُرْآنَ وَهْوَ يَتَعَاهَدُهُ وَهْوَ عَلَيْهِ شَدِيدٌ ، فَلَهُ أَجْرَانِ 

“Kur'an'ı ezberleyip okuyan kişi, Allah katındaki seçkin meleklerle birlikte olacaktır. Kur'an'ı zorlanarak da olsa devamlı okumaya çalışan kişiye ise iki kat ecir vardır.”[17]

Namazda imamlık yapmaktan57savaşta ordu yönetmeye58 kadar pek çok görevlendirmede Kur'an'ı bilmeye ve okumaya önem veren Resûlullah'ın (sav), üstündeki elbiseden başka geline verecek bir yüzük bile bulamayan fakir bir kişinin nikâhını “ezberlediği sûreler karşılığında” kıydığı da59 bilinmektedir.

Yine Allah Resûlü, Uhud Savaşı'ndan sonra ordu yorgun düştüğünden her şehit için tek tek kabir kazdırmak yerine, kabirlerin geniş kazılması ve şehitlerin ikişer üçer birlikte defnedilmesi talimatını vermiş ve öncelikle Kur'an'ı iyi bilenlerin defnedilmesini istemişti.60

Rasûlullah, Kur'an'dan ezberlenen âyetlerin unutulmamasını da önemseyerek şöyle buyurmuştur:

وَاسْتَذْكِرُوا الْقُرْآنَ فَإِنَّهُ أَشَدُّ تَفَصِّيًا مِنْ صُدُورِ الرِّجَالِ مِنَ النَّعَمِ 

“Kur'an'ı düşünerek tekrar edin! Çünkü onun insanın ezberinden silinip gitmesi, devenin bağından kurtulup kaçmasından daha hızlıdır!”[18]

Kur’an’ı Öğretmek:

Allah Resûlü, Kur'an'ın öğrenilmesi kadar öğretilmesine de önem vermiş ve 

خَيْرُكُمْ مَنْ تَعَلَّمَ الْقُرْآنَ وَعَلَّمَهُ 

“Sizin en hayırlınız, Kur'an'ı öğrenen ve öğretendir.”[19] buyurarak ümmetini bu konuda teşvik etmişti.

Nitekim o, Kur'an'ı öğrenen, okutan ve gereğini yerine getiren kimseyi kokusu her tarafa yayılan miskle dolu bir kaba, onu başkalarına öğretmeyeni ise ağzı bağlandığı için etrafına misk kokusunu yaymayan bir kaba benzetmişti.70 Bir başka hadisinde ise şöyle bir benzetmede bulunmuştu: 

مَثَلُ الْمُؤْمِنِ الَّذِى يَقْرَأُ الْقُرْآنَ كَالأُتْرُجَّةِ ، طَعْمُهَا طَيِّبٌ وَرِيحُهَا طَيِّبٌ ، وَالَّذِى لاَ يَقْرَأُ كَالتَّمْرَةِ ، طَعْمُهَا طَيِّبٌ وَلاَ رِيحَ لَهَا ، وَمَثَلُ الْفَاجِرِ الَّذِى يَقْرَأُ الْقُرْآنَ كَمَثَلِ الرَّيْحَانَةِ ، رِيحُهَا طَيِّبٌ وَطَعْمُهَا مُرٌّ ، وَمَثَلُ الْفَاجِرِ الَّذِى لاَ يَقْرَأُ الْقُرْآنَ كَمَثَلِ الْحَنْظَلَةِ ، طَعْمُهَا مُرٌّ وَلاَ رِيحَ لَهَا 

“Kur'an okuyan mümin turunç gibidir; tadı da güzeldir kokusu da güzeldir. Kur'an okumayan mümin hurma gibidir; tadı güzeldir ama kokusu yoktur. Kur'an okuyan günahkâr kişi reyhan otu gibidir; kokusu güzeldir ama tadı acıdır. Kur'an okumayan günahkâr kişi ise ebucehil karpuzu gibidir; hem tadı acıdır hem de kokusu yoktur.”[20]

Hz. Peygamber anne babaları ve çocuklarını da Kur'an'ı öğrenme ve onu hayatında gereğince tatbik etme hususunda teşvik etmiştir: 

 مَنْ قَرَأَ الْقُرْآنَ وَعَمِلَ بِمَا فِيهِ أُلْبِسَ وَالِدَاهُ تَاجًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ ضَوْؤُهُ أَحْسَنُ مِنْ ضَوْءِ الشَّمْسِ فِى بُيُوتِ الدُّنْيَا لَوْ كَانَتْ فِيكُمْ فَمَا ظَنُّكُمْ بِالَّذِى عَمِلَ بِهَذَا 

“Kur'ân-ı Kerîm'i okuyan ve hükümleriyle amel edenin anne-babasına kıyamet günü bir taç giydirilir. Bu tacın ışığı şayet aranızda olmuş olsa, dünya evlerindeki güneş ışığından daha güzeldir. O hâlde bununla amel eden hakkında ne düşünürsünüz?”[21]



[1] Nisa, 4/41.

[2] Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân, 33.

[3] Nesai, İdeyn, 22.

[4] Buhârî, İ’tisâm, 1.

[5] Müslim, Hac, 147.

[6] Fussilet, 41/26.

[7] Sâd, 38/6-7.

[8] Kasas, 28/71.

[9]  Mülk, 67/30.

[10] Mâide, 5/83.

[11] Nisâ, 4/82.

[12]  İsrâ, 17/88.

[13] Kamer, 54/17.

[14] Sâd, 38/29.

[15] Müzzemmil, 73/4.

[16] Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 18.

[17] Buhârî, Tefsîr, (Abese) 1.

[18] Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân, 23.

[19] Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 15.

[20] Buhârî, Tevhîd, 57.

[21] Ebû Dâvûd, Vitr, 14.


Kaynak: Diyanet Hadislerle İslam


Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi19
Bugün Toplam997
Toplam Ziyaret4707288
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI