• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Lokman Suresi 13-19. Ayetler Tefsiri

LOKMAN SURESİ – 13/19. AYETLER

 

وَإِذْ قَالَ لُقْمَانُ لِابْنِهِ وَهُوَ يَعِظُهُ يَا بُنَيَّ لَا تُشْرِكْ بِاللَّهِ إِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ:وَوَصَّيْنَا الْإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْناً عَلَى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ فِي عَامَيْنِ أَنِ اشْكُرْ لِي وَلِوَالِدَيْكَ إِلَيَّ الْمَصِيرُ:وَإِن جَاهَدَاكَ عَلى أَن تُشْرِكَ بِي مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا وَصَاحِبْهُمَا فِي الدُّنْيَا مَعْرُوفاًوَاتَّبِعْ سَبِيلَ مَنْ أَنَابَ إِلَيَّ ثُمَّ إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ:يَا بُنَيَّ إِنَّهَا إِن تَكُ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِّنْخَرْدَلٍ فَتَكُن فِي صَخْرَةٍ أَوْ فِي السَّمَاوَاتِ أَوْ فِي الْأَرْضِ يَأْتِ بِهَا اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ لَطِيفٌ خَبِيرٌ:يَا بُنَيَّ أَقِمِ الصَّلَاةَ وَأْمُرْ بِالْمَعْرُوفِ وَانْهَ عَنِ الْمُنكَرِ وَاصْبِرْ عَلَى مَا أَصَابَكَ إِنَّ ذَلِكَ مِنْ عَزْمِ الْأُمُورِ:وَلَا تُصَعِّرْ خَدَّكَ لِلنَّاسِ وَلَا تَمْشِ فِي الْأَرْضِ مَرَحاً إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ:وَاقْصِدْ فِي مَشْيِكَ وَاغْضُضْ مِن صَوْتِكَ إِنَّ أَنكَرَ الْأَصْوَاتِ لَصَوْتُ الْحَمِيرِ:

 

13-) “Lokman oğluna öğüt vererek; “Ey oğulcuğum! Allah’a ortak koşma, çünkü ortak koşmak, büyük bir zulümdür.”

14-) “Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Anası onu zayıflık üstüne zayıflık çekerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. Bana ve ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş Allah’adır.”

15-) “Eğer onlar seni körü-körüne bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme; dünya işlerinde onlarla iyi geçin, Allah’a yönelen kimsenin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz banadır. O zaman size yaptıklarınızı haber vereceğim.”

16-) “Lokman:“Oğulcuğum! Yaptığın iyi veya kötü iş, bir hardal tanesi ağırlığınca olsa ve bu bir kayanın içinde, göklerde veya yerde bulunsa, yine de Allah onu karşına getirir. Doğrusu Allah lâtiftir, haberdardır.”

17-) “Oğulcuğum namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçmeye çalış ve başına gelene sabret. Çünkü bunlar yapılması gereken işlerdir.”

18-) “İnsanları küçümseyip yüz çevirme yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Allah, kendini beğenmiş övünen kimseyi sevmez.”

19-) “Yürüyüşünde tabii ol (ölçülü hareket et) sesini de kıs. Çünkü seslerin en çirkini eşeklerin sesidir.”

وَإِذْ قَالَ لُقْمَانُ لِابْنِهِ وَهُوَ يَعِظُهُ يَا بُنَيَّ لَا تُشْرِكْ بِاللَّهِ إِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ:

 

13-) Lokman oğluna öğüt vererek; “Ey oğulcuğum! Allah’a ortak koşma, çünkü ortak koşmak, büyük bir zulümdür.”

     Kur’an’ın tevhid ve ahiret meselelerini diliyle sunmak için seçtiği Lokman’ın kimliğine ilişkin bilgiler çeşitlidir. Kimileri O’nun peygamber, kimileriyse salih bir kul olduğunu söylemiş olup, çoğunluk ikinci görüşü benimsemiştir. O’nun İsrail oğulları’nın yargıçlarından olduğu söylendiği gibi, Habeşistanlı veya Sudanlı bir köle olduğu da söylenmiştir. Lokman söylenenlerin hangisi olursa olsun, Kur’an ona içeriği Allah’a şükür olan hikmeti verdiğini belirtiyor. “Andolsun ki, biz Lokman’a hikmet verdik. Allah’a şükret dedik.” Bu, sözü ve kıssası sunulan bu seçilmiş hikmet sahibi kişi örnek alınmak suretiyle dolaylı olarak Allah’a şükre Kur’ani bir yönlendirmedir. Bu dolaylı yönlendirmenin yanında başka bir yönlendirme yer alıyor. Allah’a şükür, şükredenin biriktirdiği erzak olup, ona yarar sağlamaktadır. Allah’ın ona ihtiyacı yoktur, yaratıklardan hiçbiri O’nu yüceltmese de O kendi özü gereği yücedir.

     “Kim şükrederse kendisi için şükreder. Kim nankörlük ederse bilsin ki Allah zengindir, övülmeye lâyık olandır.” Öyle ise, ahmağın ahmağı, hikmetin gereğini yerine getirmeyen ve kendisi için böyle bir erzak biriktirmeyendir. Sonra hikmet sahibi Lokman’dan oğluna öğüt görünümünde tevhid meselesi geliyor.

     “Lokman oğluna öğüt vererek;“Ey oğulcuğum! Allah’a ortak koşma, çünkü ortak koşmak, büyük bir zulümdür.”

     Kuşkusuz bu içtenlikle verilen bir öğüttür. Çünkü baba çocuğuna iyilikten başka bir şey dilemez ve baba çocuğuna karşı ancak yol gösterir bir tavırda olabilir. İşte hikmet sahibi Lokman çocuğuna Allah’a ortak koşmamasını söylüyor ve sözünü Allah’a ortak koşmanın büyük zulüm olduğu ile nedenlendiriyor. Metinde Allah’a ortak koşmanın büyük bir zulüm olduğu gerçeği iki kere vurgulanıyor. Biri: Allah’a ortak koşmayı yasaklayan emrin öne alınıp, dayandığı nedenin ondan ayrılması. Diğeri: Allah’a ortak koşmanın zulüm olduğunun “inne” ve “lam” edatlarıyla pekiştirilmesi. İşte Muhammed (SAV)’in kavmine sunup, onların ne olduğu konusunda O’nunla çekişmeye girdikleri, O’nun onu sunmasının ardındaki amacı konusunda serzenişte bulundukları ve sunuşun arkasında egemenliğin onlardan alınıp onlara üstünlük kurma amacının olacağından korktukları gerçek budur! Hikmet sahibi Lokman’ın oğluna açıklayıp emrettiği ve her türlü art niyetten uzak, içtenliğinden kuşku duyulmaz, babanın oğluna öğüdü olan söz nedir? Dikkat edilsin o, Allah’ın insanlardan hikmet verdiklerinin tümünün diliyle akıp gelen, salt hayırdan başka bir şey gözetilmeyen ezeli gerçektir... Ayette gözetilen psikolojik etkenler bunlardır.

AİLE VE İNANÇ İLİŞKİSİ

 

     Babanın oğluna öğüdünün iniltisi dolayısıyla ayet, zarif bir anlatım içinde; ana-baba ve çocuklar arasındaki ilişkiyi gündeme getiriyor ve bu ilişkiyi ince duygu dolu ilham verici bir görünümle sunuyor. Bununla birlikte inanç bağı bu güçlü bağdan önceliklidir:

 

وَوَصَّيْنَا الْإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْناً عَلَى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ فِي عَامَيْنِ أَنِ اشْكُرْ لِي وَلِوَالِدَيْكَ إِلَيَّ الْمَصِيرُ:وَإِن جَاهَدَاكَ عَلى أَن تُشْرِكَ بِي مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا وَصَاحِبْهُمَا فِي الدُّنْيَا مَعْرُوفاًوَاتَّبِعْ سَبِيلَ مَنْ أَنَابَ إِلَيَّ ثُمَّ إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ:

 

14-) “Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Anası onu zayıflık üstüne zayıflık çekerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. Bana ve ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş Allah’adır.”

15-) “Eğer onlar seni körü-körüne bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme; dünya işlerinde onlarla iyi geçin, Allah’a yönelen kimsenin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz banadır. O zaman size yaptıklarınızı haber vereceğim.”

     Çocuğa, ana-babasına ilişkin tavsiyeler, Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimiz (SAV)’in öğütlerinde yinelenmektedir. Ana-babaya, çocuklarına ilişkin tavsiyeler ise pek az görülür. Onun da çoğunluğu özel şartlarda, özel bir durum olan çocukların diri diri toprağa gömülmesi olayına ilişkindir. Bunun nedeni, salt insan yapısının çocuğun korunup kollanmasını üstlenmiş olmasıdır. Fıtrat, insan varlığının, Allah’ın dilediği yönde sürekliliğinin sağlanması için doğmakta olan kuşağı gözetip koruyacak biçimde kurulmuştur. Ana-baba çocuklarına cisimleri psikolojik varlıkları ömürleri ve sahip oldukları tüm değerli varlıklarını usanç belirtisi ve serzeniş göstermeksizin cömertçe verirler. Verdiklerinin bilincine bile varmazlar. Dahası sanki alan onlarmış gibi sevinç, coşku, gayretle verirler! Fıtrat ana-babanın çocuklar konusunda uyarılmaları işinde tek başına yeterlidir. Çocuk ise; o ömrü ruhu ve psikolojik güçlerini gelecek hayata hazırlanan kuşak için kurban verdikten sonra artık dünyaya sırtını dönmüş olarak hayatın sonlarını yaşayan kuşakla ilgilenmesi için yinelenen uyarılara ihtiyaç duyar. Çocuk, tüm ömrünü adamış da olsa, ana babasının ortaya koydukları özverinin bir kısmını bile karşılayacak olanaktan yoksundur. İşte durumu ortaya koyan tasvir: “Anası onu zayıflık üstüne zayıflık çekerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur.” Büyük özverinin ana çatısını çiziyor... Durumun doğasının gereği anne yükün büyük payını yüklenmekte ve onu, daha toleranslı, daha şefkatli ve daha derin ve etkin duygusallık içinde yerine getirmektedir...

Hafız Ebu Bekr Bezzar Müsnedinde -taşıma zinciri de vererek- babası kanalıyla Bureyd’ten şu hadisi vermiş:

      Bir kişi, tavafta annesini kucağına alarak ona tavaf ettiriyordu. Peygamberimiz (SAV)’e: “Hakkını ödedim mi?” diye sordu. Peygamberimiz (SAV): “Hayır, tek bir nefes verimindekini bile değil.” dedi. İşte böyle bir nefes verimindekini bile değil... Hamileliği veya doğum anındaki, zira o onu güçsüzlükler içinde taşırdı.

     Bu duygulandırıcı sahne aracılığıyla ilk nimet verene, ardından da ikinci nimet veren ana-babaya şükrana yönlendirerek görevleri sisteme koyuyor. Buna göre; önce Allah’a şükür geliyor, onu ana-babaya teşekkür izliyor... “Bana ve ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur.” Bu gerçeği edilmiş şükrün yarar sağlayacağı ahiret gerçeği ile bağlıyor. “Dönüş Allah’adır.”

     Fakat tüm bu duygululuk ve yüceliğine rağmen çocukla ana-baba arasındaki bağ, inanç bağından sonra gelir. İşte insanın ana babası ile olan ilişkisine ilişkin buyruğun geri kalan bölümü “Eğer onlar seni körü körüne bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme.” İşte bu noktaya ulaşıldığında itaat etme görevi düşüyor, inanç bağı tüm bağların üstüne çıkıyor. Ana-baba, Allah’a ortak koşma, ulûhiyetini inkâr etmekle onu yoldan çıkarmak için; ikna yolu ile olsun, fiili üstünlük kurma ile olsun, ne ölçüde çaba ve gayret gösterirlerse göstersinler, o sözüne uyulmada öncelikli hak sahibince onların sözüne uymamakla emrolunmuştur.

     Fakat inançta ters düşme ve buyruk inançla çeliştiği durumda buyruğa uymama emri; ana-babanın, onlara iyi muamelede bulunma ve güzel birliktelik konusundaki hakkını düşürmez: “Dünya işlerinde onlarla iyi geçin.” O yeryüzünde kısa bir yolculuk olup, temel gerçeği etkilemez: “Allah'a yönelen kimsenin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz bana’dır.” Sınırlı dünya yolculuğunun ardından “O zaman size yaptıklarınızı haber vereceğim.” Herkese şükür, nankörlük, şirk, tevhid türünden yaptığının karşılığı verilecektir orada.

     Yirminci cüzde, Ankebut suresini açıklarken belirttiğimiz gibi, bu Ankebut ve Ahkaf’taki benzer ayetlerin Sa’d b. Ebi Vakkas ve annesi hakkında indiği rivayet edilmiştir. Sa’d b. Malik’e ilişkin indikleri de söylenmiş olup, bu yöndeki haberi Taberani taşıma zinciriyle birlikte “Kitab el İşra’da Davud b. Ebi Hind’e duyurarak vermiştir. Ayetlerin Sa’d b. Ebi Vakkas hakkında indiği biçimdeki bilgiyi Müslim’den öğreniyoruz. Tercih edilen de bu hadistir. Ayetlerin delaleti ise, tüm benzer durumları kapsar, aynı zamanda görev ve yükümlülükleri sistemleştirdiği gibi bağlılıkları da sistemleştirir. İşte onların (ayetlerin) delaletleri gereği, Allah’la olan bağlantıdır öncelikli olan bağlantı ve Allah’ın hakkına ilişkin yükümlülüğün yerine getirilmesidir öncelikli görev. Kur’an-ı Kerim bu kuralı bildirmekte, müminin vicdanında kuşku ve kapalılığa yer bırakmayan açık ve kesin biçimde yer etmesi için bir ilinti dolayısıyla onu çeşitli görünümler içinde gözler önüne getirerek vurgulamaktadır.

     Lokman’ın oğluna nasihatinin akışı içinde yer alan bu uzunca konu değiştiriminin ardından, ahiret ve orada yaşanacak duyarlı yargılanım ve adil karşılık görme meselelerini işleyen öğütteki ikinci bölüm geliyor. Fakat bu gerçek, soyut bir anlatımla değil, insanın vicdanını titreten etkin bir görünüm içinde, geniş evrensel sahnede sunuluyor. Evrensel sahnedeki o görünümü izleyen insan, adım adım Allah’ın ürperti veren duyarlı ve kapsamlı bilgisinin farkına varıyor.

 

يَا بُنَيَّ إِنَّهَا إِن تَكُ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِّنْ خَرْدَلٍ فَتَكُن فِي صَخْرَةٍ أَوْ فِي السَّمَاوَاتِ أَوْ فِي الْأَرْضِ يَأْتِ بِهَا اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ لَطِيفٌ خَبِيرٌ:يَا بُنَيَّ أَقِمِ الصَّلَاةَ وَأْمُرْبِالْمَعْرُوفِ وَانْهَ عَنِ الْمُنكَرِ وَاصْبِرْ عَلَى مَا أَصَابَكَ إِنَّ ذَلِكَ مِنْ عَزْمِ الْأُمُورِ:

 

16-) “Lokman:“Oğulcuğum! Yaptığın iyi veya kötü iş, bir hardal tanesi ağırlığınca olsa ve bu bir kayanın içinde, göklerde veya yerde bulunsa, yine de Allah onu karşına getirir. Doğrusu Allah lâtiftir, haberdardır.”

17-) “Oğulcuğum namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçmeye çalış ve başına gelene sabret. Çünkü bunlar yapılması gereken işlerdir.”

     Allah’ın bilgisinin duyarlılığı ve kapsamı, kudreti ve ahiretteki yargılamanın duyarlılığı ile oradaki değerlendirimin adilliğinin soyut olarak tanımlanması, bu somut tanımlamanın ulaştığı etkinliğe ulaşamamaktadır. Kur’an’ın derin vurgulu, görevini yumuşakça yerine getiren erişilmez yönteminin üstünlüğü işte budur. “Bir hardal tanesi” küçük önemsiz ve ne ağırlığı var, ne de değeri: “Bir kayanın içinde” sert bir yığın içinde, ne görünür ne ulaşılır: “Göklerde” büyük yıldızların, yüzen bir nokta veya şaşkın bir zerre olarak göründükleri, şu geniş ürperti veren yapıda veya taşı toprağı arasında kaybolmuş görünmez durumda  “veya yerde bulunsa, yine de Allah onu karşına getirir.” Bilgisi ona ulaşır, kudreti onu başıboş bırakmaz... “Doğrusu Allah lâtiftir, haberdardır.”

     İnceliklere ulaşan konuyu dolaylı olarak veren, sahneye uygun bir değerlendirme.

     İnsan hayali, Allah’ın bilgisinin rahatça izlediği bu hardal tanesini o geniş derin gizlenme yerlerinde, kalbi huşu içinde, erişilmezlerin gizliliklerini haber alan lâtif Allah’a dönünceye kadar kavuşturmayı sürdürüyor. Sonuçta bu inanç yöntemi sayesinde Kur’an’ın kalbe yerleşmesini istediği gerçek yerine yerleşiyor.

     Konu Lokman’ın oğluna öğüt verirken söylediklerinin aktarımında ilerlerken, bir de bakıyoruz ortaksız Allah’a iman yaşanacağı konusunda aklın kuşku duymadığı ahirete kesin inanç ve hardal tanesi ağırlığında da olsa hiçbir şeyi gözden kaçırılmadan hesaplanıp verilecek ahiretteki karşılığın adilliğine güvenin insanın iç dünyasında yer etmesinin ardından, ara ara inancın gerektirdiği adımları da atmaktadır... Bir sonraki adım ise; namazla Allah’a yönelme, Allah’a çağırmak için insanlara yönelme ve davetin geçireceği, karşılaşılması kaçınılmaz olan sorumluluk ve zorluklara sabırdır!

    “Oğulcuğum namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçmeye çalış ve başına gelene sabret. Çünkü bunlar yapılması gereken işlerdir.”

     Akidenin çizilmiş yolu işte budur... Allah’ın bir bilinmesi, gözetiminin hissedilmesi, O’nun katındakinin istenmesi, adaletine güvenme, cezasından korkma ve ardından insanları davete, durumlarının düzeltilmesine ve iyiliği emredip, kötülükten alıkoymaya geçiş. Tüm bunlardan önce kötülükle savaş için özgün azıkla azıklanma. Allah’a kulluk ve namazla O’na yönelme azığıyla. Ardından, nefislerin eğilip bükülmesi (kaypaklığı) kalplerin yoldan çıkışı ve yüz çevirmesi ellerin, dillerin kötülükle uzanması ve gerektiğinde mal ve canla denenme türünden Allah’a çağıranın karşılaşacağı durumlara karşı direnme... “Çünkü bunlar yapılması gereken işlerdir.” Ayette yer alan “azm el-umur.” yapılması kararlaştırıldıktan sonra, kendileri konusunda tereddüde götürecek yolların kapatıldığı işler anlamınadır.

     Bu noktada Lokman Kur’an’ın verdiği vasiyetinde, Allah’a davet edenin edebine geçiyor. Hayra çağırma; insanlara üstünlük taslamayı ve hayra yönlendirme adına onlara tepeden bakmayı geçerli kılmaz. Hayra çağırmada durum bu olunca, hayra çağırmadan onlara üstünlük taslama, tepeden bakma, doğal olarak daha çirkin olacaktır:

 

وَلَا تُصَعِّرْ خَدَّكَ لِلنَّاسِ وَلَا تَمْشِ فِي الْأَرْضِ مَرَحاً إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ:وَاقْصِدْ فِي مَشْيِكَ وَاغْضُضْ مِن صَوْتِكَ إِنَّ أَنكَرَ الْأَصْوَاتِ لَصَوْتُ الْحَمِيرِ:

 

18-) “İnsanları küçümseyip yüz çevirme yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Allah, kendini beğenmiş övünen kimseyi sevmez.”

19-) “Yürüyüşünde tabii ol (ölçülü hareket et) sesini de kıs. Çünkü seslerin en çirkini eşeklerin sesidir.”

     Ayetin orijinalindeki sözcüğü “El-Sa’r” develere isabet edip boyunlarını bir yana eğrilten bir hastalık. Kur’an yöntemi, “şar”ka benzeyen büyüklenme, sapıklık ve böbürlenerek dudak bükme davranışından kaçındırmak için bu deyimi kullanıyor.

     Kur’an’ın “marahan” deyimi ile dile getirdiği yürüme biçimi, başkalarına önem vermeden kasıla kasıla böbürlenerek yürümedir. O Allah ve insanlarca kötü görülen bir davranıştır. Esasen hasta psikolojinin dışa yansıması olup, böbürlenerek yürüme biçiminde kendini gösterir. “Allah kendini beğenmiş övünen kimseyi sevmez.”

     Böbürlenerek yürümenin yasaklanması ile birlikte, aşırı tavırlardan arındırılmış doğal yürüyüşün açıklanması da geliyor: “Yürüyüşünde tabii ol.” Burada “doğru ol”la aşırılık göstermeme ve böbürlenme, sağa sola ağız ayırma ve sallanmayla enerji kaybına yol açmama kastedilmektedir, yürüyüşe doğru olmak da aynı anlama gelir. Çünkü bir hedefe yönelen doğal yürüyüş, oyalanma, böbürlenme içermez, rahat tavırlarla sadece doğrultusunda ilerler.

     Alçak sesle konuşma; terbiye, kendine güven, sözün doğruluğu ve gücü konusunda iç rahatlığını yansıtır. Terbiyesiz veya sözü ve kendi değerinden kuşkuda olandan başkası kabalık etmez, bağırıp çağırmaz. Evet! Sadece onlar hiddet, kabalık ve bağırtı ile bu kuşkularını gizlemeye çalışırlar.

     Kur’an yöntemi, anlatımı şu ifade ile sürdürerek bu davranışın çirkinliğini vurgulamaktadır: “Çünkü seslerin en çirkini eşeklerin sesidir.” Görüldüğü gibi, tiksindiricilik ve çirkinlikle birlikte, insanı alaya almaya çağıran gülünç bir sahne çiziyor. Ayetteki, düşünceyi uyandıran ifade aracılığıyla kafasında bu gülünç sahneyi canlandırabilen duygu sahibi birinin sonra kalkıp, bu eşeklerin sesine özenmesi düşünülemez. İkinci gezi, birinci meseleyi sunuştaki bu çeşitlenme ve yöntemdeki yenilenmeyle işledikten sonra işte böyle sona eriyor. Üçüncü gezi, yeni bir tertiple başlıyor. İnsanların; çıkarları, hayatları, geçimlilikleri, Allah’ın onlara verip onlardan yararlandıkları halde, nimetlendirici yücelik bahşeden ve bağışlayıcı Allah konusunda çekişmeye girmekten sıkılmadıkları gizli-açık nimetleriyle bağlantılı olarak evrensel kanıtın sunuşu ile başlıyor. Ardından birinci ve ikinci gezilerde çözümlediği birinci meselenin pekiştirilmesi yönünde bu yeni tertip çerçevesinde ilerliyor.

KAYNAK : FİZİLAL-İ KUR’AN            SEYYİD KUTUB

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi15
Bugün Toplam1027
Toplam Ziyaret4707318
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI