• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Sözünde Durmak (Ahde Vefa)

SÖZÜNDE DURMAMAK

  

وَأَوْفُواْ بِالْعَهْدِ إِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُولاً:

 

     “Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.”

(İSRA SURESİ – 34. AYET)

 

     Bir veya birkaç heceden oluşan ve anlamı olan ses birliği, bir düşünceyi eksiksiz olarak anlatan kelime dizisi, kelam ve kavil anlamlarına gelen söz, kişinin duygularını ve düşüncelerini dışarıya aksettirme araçlarından biridir. İnsan, iman ve küfür de dâhil her şeyi içten karar verdikten sonra sözüyle dışa vurur. Buna göre söz ve fiiller insanın kişiliğini, kimliğini, ne olup olmadığını ve karakterini yansıtır. Herkes kendi durum ve mizacına uygun olarak söz söyler ve iş yapar. Bu durum Kur’an’da şöyle ifade edilir:

 

قُلْ كُلٌّ يَعْمَلُ عَلَى شَاكِلَتِهِ:

 

     “De ki: “Herkes kendi (karakterine) yapısına uygun işler görür.”

(İSRA SURESİ – 84. AYET)

 

     Söz vermek ise, bir işi yapacağını söz verdiği insana kesinlikle bildirmek demektir. İnsanlara, söyledikleri sözlere ve bu sözleri yerine getirip getirmediklerine göre değer verilir. Verdiği sözü yerine getiren insan, doğru, dürüst, güvenilir, dini hassasiyeti bulunan ahlâk sahibi ve sözünün eri bir insandır. Sözünde durmayan ise yukarıda saydığımız ahlâki özelliklerden yoksun, doğruluktan uzak, kendisine itimat edilmeyen, her davranışında insanları kandırmaya yönelik davranışlar sergileyen, kişilik özellikleri oturmamış, şahsiyetten yoksun kimsedir. Söz, karşı tarafa verilen bir güvence ve teminattır. Verdiği sözü yerine getirmemek suretiyle karşı tarafı aldatmak, dini bakımdan çirkin bir davranış olduğu gibi, kendisine güvenen insanın bu güvenini boşa çıkartmak suretiyle o kimseye en büyük kötülüğü yapmak ve aldatmaktır.

     Söylediğimiz söze sahip çıkmak kendimize duyduğumuz saygımızı ifade eder. Söz verdiğimizde onu tutmak, en azından kendimize olan saygının bir gereğidir. Kişinin verdiği sözü tutması kendisine saygı duyduğunun göstergesi, kendisi üzerine doğru, dürüst ve güvenilir olduğuna dair şahitlikte bulunmasıdır. Eğer bir kimse verdiği sözü tutmuyorsa bu insan, ilk başta kendisine saygı duymuyor, kendisi hakkında yalan şahitlikte bulunuyor, doğru ve dürüst olduğuna kendisi dahi inanmıyor demektir. Böyle bir kimsenin başkalarının kendisine inanmasını ve saygı duymasını beklemesi nasıl mümkün olabilir? Şurası bir gerçektir ki kendisine saygısı olan, iman, ahlâk ve şahsiyet sahibi insan, verdiği sözü yerine getirir. Sözünde durmayan insan, tutulmayan her sözün kendisine duyulan saygıyı, güveni bitireceğini bilmelidir. Tutulmayan sözlerle birlikte kişi, diğer insanların gözünde olduğu kadar, kendi gözünde de değersizleşmeye, güvenilmez olmaya başlar. Doğruluk, dürüstlük ve güvenirliliğini kaybetmiş, defalarca söz verip tutmamış, bunu alışkanlık hâline getirmiş, kendisine itimat edilmeyen kimseler, ahlâkî bakımdan çürümüş ve tükenmiş kimselerdir. Şunu unutmamak gerekir ki, Hz. Peygamber (SAV)’in “EL-EMİN” “GÜVENİLİR” sıfatıyla düşmanları tarafından bile anılması verdiği sözü tutması sebebiyledir.

     Verdiği sözü tutmak, onurlu olmanın gereğidir. Kişiliksiz insan, ne söylerse söylesin, çıkarını gördüğü noktada bir rüzgârgülü gibi anında dönüş yapabilir sözünden. Bütün olumsuz şartlara rağmen verdiği sözü yerine getiren, sözüne sahip çıkan kimse erdemli, onurlu, sözünün eri bir insandır toplum içinde. Sözünün eri olmak, güvenilir olmak, hayatta paradan, maldan, makam ve mevkiden, kısaca her şeyden daha kıymetli ve önemlidir. Çünkü bütün bu maddi şeyler kaybedilince tekrar elde edilebilir ama kaybedilen şey şahsiyet, saygınlık, kişilik vb. insanı onurlu kılan manevi değerler olursa, bunların yeniden elde edilmesi mümkün değildir.

     Verdiği söze sahip çıkmayan, sözünde durmayan kimsenin, halk açısından önemli kavramlar olan yiğitlik, mertlik, adamlık, onurluluk gibi olumlu özelliklerle anılması mümkün değildir. Onur duygusu ardan (utanmaktan) gelir der atalarımız. Onuruna sahip çıkan birisi onu çiğnetmemek, insanlar karşısında utanç duymamak için söylediklerine bağlı kalır. Söz senettir, hayvan yularından, insan sözünden tutulur, er olan sözünde durur, söz namustur, söz verme, verdinse dönme!, söz ağızdan çıkar, Allah bir, söz bir, tükürdüğünü yalamak (verdiği sözden dönmek) yiğide yakışmaz vb. atasözleri de, sözünde durmanın ne denli önemli olduğuna işaret etmektedir.

 

SÖZ SORUMLULUĞU GEREKTİRİR

 

     Söylediğimiz her söz ve yaptığımız her şeyden dünyada veya ahirette mutlaka hesaba çekileceğiz. Dünyada bazı şeyleri gizlemek mümkün olsa da ahirette gizli, açık her ne varsa hepsi ortaya konulacak ve değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Söylediğimiz tüm sözler, sergilediğimiz tüm davranışlar Allah (CC) tarafından işitilmekte ve bilinmektedir:

 

قَالَ رَبِّي يَعْلَمُ الْقَوْلَ فِي السَّمَاء وَالأَرْضِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ:

 

     “(Peygamber) dedi ki: Rabbim, yerde ve gökte (söylenmiş) her sözü bilir. O, hakkıyla işiten ve bilendir.    (ENBİYA SURESİ – 4. AYET)

 

     Gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediği şeyleri dahi bilen Allah’a (CC), hiçbir şey gizli kalmadığı gibi:

 

فَأَنشَأْنَا لَكُم بِهِ جَنَّاتٍ مِّن نَّخِيلٍ وَأَعْنَابٍ لَّكُمْ فِيهَا فَوَاكِهُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ:

 

     “Allah, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir.”

(MÜMİN SURESSİ – 19. AYET)

 

     İnsanların söylediği her söz ve yaptığı her iş melekler tarafından kayda geçirilmektedir:

 

مَا يَلْفِظُ مِن قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ:

 

     “İnsan hiçbir söz söylemez ki, onun yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve kaydeden) hazır bir melek bulunmasın.” (KAF SURESİ – 18. AYET)

     Ayeti bu gerçeği ifade etmektedir. Bunun tabi sonucu olarak da ahirette bu kayıtlar açılacak ve kişi buna göre hesaba çekilecektir. O günde yapılan işlerden olduğu kadar, söylenen, verilen ama tutulmayan sözlerden de sorulacağını ifade eden Peygamberimiz (SAV) bu konuda şöyle buyurur:

     “İnsanlar, dillerinin ekip biçtiğinden, dilleriyle söyleyip kazandıkları şeylerden dolayı yüzüstü cehenneme sürüleceklerdir.”

     Dinimiz, mensuplarına sözünde durmayı emreder. Kur’an’da iman, yalnızca zihni bir inanma değil, bunun yanında kişinin ilâhi emirlere gönüllü bir şekilde uyacağına dair taahhüdü olarak değerlendirilmek suretiyle iman ile ahid, söz verme arasında sıkı bir irtibat kurulmuştur. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:

     “Ahde vefa, sözünde durmak imandandır.”

     “Ahdine vefası olmayanın, imanı da (dini de) olamaz.”

     Hz Peygamber (SAV) bu hadislerinde, sözünde durmanın imanla irtibatına dikkat çekmiş, ahde uygun hareket etmeyi imandan saymış, ahde aykırı davranmayı ise münafıklık alametleri arasında göstermiştir.

     Zira sözünde durmamak, imanın özünde bulunan sadakat kavramı ile çelişmektedir. Hâlbuki gerek Kur’an’da:

 

وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُواْ وَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاء والضَّرَّاء وَحِينَ الْبَأْسِ أُولَـئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا وَأُولَـئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ:

 

     “Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Muttakîler ancak onlardır!”   (BAKARA SURESİ – 177. AYET)

 

     Gerekse hadislerde ahde vefa ile sadakat arasında kopmaz bir bağ bulunduğu belirtilmiştir. Bu sebeple Kur’an, ister Allah’a karşı verilmiş olsun, isterse insanlara karşı verilmiş bir söz olsun, bunun yerine getirilmesi konusunda ehliyet sahibi kişiyi borçlu ve sorumlu kılmıştır. Verdiği sözü yerine getirmek, verdiği sözlere bağlı kalmak, özü ve sözü doğru olmak İslâm ahlâkının en önemli prensiplerinden biridir. Kur’an, ahde vefa, verdiği sözü yerine getirme konusunda şöyle buyurmaktadır;

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَوْفُواْ بِالْعُقُودِ:

 

     “Ey iman edenler! Akitlerinizi yerine getirin.”   (MAİDE SURESİ – 1. AYET)

 

     Ayetteki sözleşme anlamına gelen akit, hem Kur’an’ın getirdiği iman esaslarını, Allah’ın emir ve yasaklarını, uygulanması gereken kuralları, hem de genel anlamıyla kişilerin kendi aralarında yaptıkları sözleşmeleri, verdikleri sözleri kapsamaktadır. Yine aynı şekilde verilen sözün yerine getirilmesi konusunda da Kur’an şöyle buyurmaktadır:

الَّذِينَ يُوفُونَ بِعَهْدِ اللّهِ وَلاَ يِنقُضُونَ الْمِيثَاقَ:

 

     “Onlar, Allah’a verdikleri sözü yerine getiren ve sözleşmeyi bozmayanlardır.”

(RA’D SURESİ – 20. AYET)

     Hz Peygamber (SAV) de şöyle buyuruyor:

     “Mümin kardeşine yerine getirmeyeceğin bir söz verme.”

     “Sana itimat edene (verdiğin sözü tut).”

     Hz Peygamber (SAV)’in hadislerinde de belirtildiği gibi Müslüman, tutamayacağı hiçbir konuda söz vermemeli, yapabileceği, yerine getirebileceği bir konuda söz vermelidir. Çünkü verilen söz sorumluluğu gerektirir. Bu sözün sonuçlarına göre kişi ya mükâfat elde eder ya da cezalandırılır. Bu sorumluğa Kur’an şöyle işaret etmektedir:

     “Verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü söz (veren sözünden) sorumludur.”

 

وَأَوْفُواْ بِالْعَهْدِ إِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُولاً:

 

     “Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.”

(İSRA SURESİ – 34. AYET)

 

     Bu sorumluluğun bilincinde olan kimse eğer bir konuda söz vermişse, bunu mutlaka yerine getirmelidir. Şayet sözünü yerine getirmezse doğruluğu ve dürüstlüğü sözde kalmış ve yalancılığı ortaya çıkmış olur. Oysaki Allah (CC) şöyle buyurmaktadır:

     “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.”

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلاً سَدِيداً:

 

     “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.”

(AHZAB SURESİ – 70. AYET)

 

وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِ:

 

     “Yalan sözden kaçının.”    (HACC SURESİ – 30. AYET)

 

     Yalan söyleyen, sözünde durmayan böylelikle insanları aldatan kimsenin, toplumda sahtekâr damgası yiyeceği gibi, Allah’ın lanetine uğrayacağını da şu ayet ifade etmektedir:

فَبِمَانَقْضِهِم مِّيثَاقَهُمْ لَعنَّاهُمْ وَجَعَلْنَا قُلُوبَهُمْ قَاسِيَةً:

 

     “İşte, verdikleri sözlerini bozmaları sebebiyledir ki onları lanetledik, kalplerini de kaskatı kıldık.”  (MAİDE SURESİ – 13. AYET)

 

     Kur’an müminlerin vasıfları sayarken şöyle buyurur:

 

وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ:

 

     “Yine (o müminler) ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler (sahip çıkarlar).”  (MÜMİNUN SURESİ – 8. AYET)

 

وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ:

 

     “Emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler.”  (MEARİC SURESİ – 32. AYET)

    

 

وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُواْ وَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاء والضَّرَّاء وَحِينَ الْبَأْسِ أُولَـئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا وَأُولَـئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ:

 

     “...Antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenler... İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.”

(BAKARA SURESİ – 177. AYET)

 

     Kur’an-ı Kerim, ahde vefayı emreder. Ahdi bozmayı, vefasızlığı yasaklar. Söz verip te sözünde durmayan, ahdini bozan kimseyi Allah, ipliğini iyice eğirip sardıktan sonra tekrar söküp dağıtan şaşkın kadına benzetir:

 

وَلاَ تَكُونُواْ كَالَّتِي نَقَضَتْ غَزْلَهَا مِن بَعْدِ قُوَّةٍ أَنكَاثاً:

 

     “...İpliğini iyice eğirip büktükten sonra (tekrar) çözüp bozan kadın gibi olmayın.”

(NAHL SURESİ – 92. AYET)

 

     Her şeyin bir alameti, işareti vardır. Biz bu alametler sayesinde o şey veya kimse hakkında bir yargıya varırız. Yukarıdaki ayetlerden de anlaşıldığı gibi Müslüman, doğru, dürüst, güvenilir ve sözünde duran kimsedir. Bu vasıflar Müslümanın en belirgin alametidir. Münafığın alametini ise Hz. Peygamber (SAV) şöyle ifade eder:

     “Münafığın alameti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiğinde sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiğinde de hıyanet eder.” “Her ne kadar bu kimse oruç tutsa, namaz kılsa ve kendisini Müslüman zannetse bile.”

     Hadiste de belirtildiği gibi, içi başka dışı başka olan münafığın en belirgin alametlerinden biri, söz verdiğinde sözünde durmaması ve güvenilmez olmasıdır. Dünyada bu tür insanları bu alametlerinden tanıdığımız gibi, ahirette de onları sözünde durmayanların tanınması ve teşhir olunması için dikilecek olan bir bayraktan tanıyacağımızı, Peygamberimiz (SAV)’in konuyla ilgili şu hadisinden anlıyoruz:

     “Allah, öncekileri ve sonrakileri birleştirip topladığı zaman kıyamet günü, (halk arasında teşhir olunmak üzere) her vefasız sözünde durmayan gaddarın yanına, onu tanıtan bir bayrak dikilir ve: “Bu falan (oğlu falanın) vefasızlığıdır, sözünde durmayışıdır.” denilir.”

     İşte kıyamet gününde de münafıklık alameti taşıyan bu insanlar bu alametleriyle bilinecek ve teşhir olunacaklardır. Bir insanın söz vermesi, söz konusu işi yapacağına dair karşı tarafa teminat vermesidir. Bu işi yapmadığı takdirde karşı taraf maddi ve manevi bir kayba uğruyorsa, bu aynı zamanda kul hakkı yemektir de. Peygamberimiz (SAV) maddi sonuçlar doğuracak böyle bir davranış şöyle dursun, bir kimseyle bir yerde buluşacağına dair söz verdiği halde, bu sözünü yerine getirmemenin dahi ahlâki bakımdan yanlış bir davranış olduğunu belirtmiş ve kendisine böyle söz verip te buluşma yerine zamanında gelmeyen bir gence:

      “Ey genç bana meşakkat verdin, ben üç gündür burada seni bekliyorum!” Diyerek sitemde bulunmuştur.

     Münafığın alametlerinden biri olan sözünde durmamak, İslâm ahlâkıyla bağdaşmadığı gibi aynı zamanda büyük bir günah olarak nitelendirilmektedir. Nitekim Allah (CC) şöyle buyurmaktadır:

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ:كَبُرَ مَقْتاً عِندَ اللَّهِ أَن تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ:

     “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir günahtır.”   (SAFF SURESİ – 2–3. AYETLER)

 

     Ayette geçen “MAKT” kelimesi, şiddetli buğz, son derece çirkinlik ve iğrençlik demektir. Buna göre kişinin yapmayacağı şeyi söylemesi, sözünde durmaması, Allahın buğzuna sebep olacak olan iğrenç bir durumdur. Hz Peygamber (SAV) de, söz vermeyi ödenmesi gereken bir borç olarak nitelendirmekte ve sözünde durmayan kimse hakkında: “Vaat (söz vermek) borçtur. Sözünde durmayana yazıklar olsun.”

     Buyurarak, sözünde durmayan kimselerin acınacak zavallı kimseler olduğunu vurgulamış ve onları sert bir şekilde kınayarak böyle kimseler hakkında:

     “Sözünde durmayana yazıklar olsun.” buyurarak, bu tür insanların düştükleri seviyesizliği ortaya koymuştur. Sözünde durmayarak, Hz Peygamber (SAV)’in bu ifadesine muhatap olmak ne çirkin bir şeydir.

     Dinin özü olan doğruluktan ayrılmak, kişinin Allah katında yalancı olarak yazılmasına sebep olacağı gibi Allahın böyle bir kimsenin de hasmı olacağını belirten Peygamberimiz (SAV):

     “Kişinin imanı doğru olmaz, kalbi doğru olmadıkça. Kalbi doğru olmaz, dili doğruları söylemedikçe. Kişi cennete giremez, komşusu kötülüğünden emin olmadıkça.”

     Buyurarak doğruluğa, doğru sözlülüğe ve sözünde durmanın önemine dikkat çekmiştir. Yine aynı şekilde Hz. Peygamber (SAV):

     “Bana İslâm’ı öylesine tanıt ki, onu bir daha senden başkasına sormaya ihtiyaç hissetmeyeyim”, diyen bir sahabeye: “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol!” diye cevap vermiştir.

     Bu ve benzeri hadislerde imandan sonra doğru olunmasının emredilmesi, üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir noktadır. Bütün bu hadislere rağmen bir insanın, özellikle ticari ilişkilerde söz verip te sözünde durmaması, bir işi belli bir bedel karşılığı, belli bir süre içinde yapacağına dair söz verdiği halde işi bitirmeyip tekrar insanları aynı bedeli ödemeye mahkûm etmesi, gayri ahlâki bir davranış olduğu gibi, haram lokma ve kul hakkı yemektir. Bu tür yollarla insanların aldatılması:

     “Bizi aldatan bizden değildir.”

     Hadisiyle Hz. Peygamber tarafından yasaklanmıştır. Ticari ilişkilerde insanları aldatmak, söz verip te sözünde durmamak böylece haram ve kul hakkını irtikâp etmek şöyle dursun, bir çocuğa bir şey vereceğini söylemek ve o vaat ettiği şeyi vermeyerek aldatmak bile İslâm ahlâkıyla bağdaşmamaktadır.

     Bu konuda Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurmaktadır:

     “Abdullah İbni Amir (RA) anlatıyor: “Bir gün, Rasülüllah (SAV), evimizde otururken, annem beni çağırdı ve: “Hele bir gel sana ne vereceğim!” dedi. Peygamberimiz (SAV) anneme: “Çocuğa ne vermek istemiştin?” diye sordu. “Ona bir hurma vermek istemiştim.” Deyince, Peygamberimiz (SAV): “Dikkat et! Eğer ona bir şey vermeyecek olursan, üzerine bir yalan yazılacak!” buyurdular.”

     Bir kere verdiği sözü yerine getirmek, bin kere söz verip te yerine getirmemekten daha iyidir. Verilen sözde durmak, insan olmanın gereğidir. Yüzüp gezen zeminde bir şey bitmez. Verdiği sözü yerine getirme hassasiyeti imandan, sözünden dönmek ise münafıklıktan kaynaklanmaktadır. İnsanların bir kısmı bütün bir hayat boyu vicdanlarında verdikleri sözün gereğini yerine getirmeye çalışırken ne yazık ki, bir kısmı sanki ahirette hesaba çekilmeyecekmiş gibi, dini emirlerden ve ahlâkî ilkelerden uzak bir şekilde hayat sürdürmektedirler.

 

KAYNAK : DİYANET AYLIK DERGİ

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi19
Bugün Toplam658
Toplam Ziyaret4706949
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI