• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Tahrim Suresi 6. Ayet Tefsiri

TAHRİM SURESİ – 6. AYET

 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَاراً وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ:

  

     “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.”   (TAHRİM SURESİ – 6. AYET)

 

İLGİLİ HADİSLER

 

     “Çocuğun babası üzerindeki hakkı: Doğunca ona güzel bir isim koyması, Allah’ın kitabını öğretmesi ve ergen olunca onu evlendirmesidir.”

     “Hiçbir baba çocuğuna güzel edep ve terbiyeden daha üstün bir bağışta bulunmamıştır, bulunamaz da.”

     “Çocuklarınıza, yedi yaşına girince namaz ile emredin; on yaşına girince namazı kılmadığı takdirde dövün ve bu yaşta yataklarını ayırın.”

     “Allah şu adama rahmet etsin ki, gece kalkıp namaz kılar ve aile halkını uyandırır. Onlar kalkmadığı takdirde yüzlerine su serper. Cenab-ı Hak şu kadına rahmet eylesin ki, namaz kılar ve eşini uyandırır. Eşi kalkmadığı zaman yüzüne su serper.”

     İlgili ayet inince Hz Ömer (RA), Hz Peygamber (SAV)’e sordu: “Kendimizi korumaya çalışıyoruz, ya aile halkını nasıl koruyalım?” Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurdu: “Allah’ın sizi men ettiği şeylerden onları men edin; Allah’ın size emrettiği şeyleri onlara emredin.”

     “Hepiniz birer idareci çobansınız ve hepiniz idare ettiğiniz şeylerden sorumlusunuz. Hükümdar idareci bir çobandır ve idare ettiği halktan sorumludur. Adam ev halkını idare eden bir çobandır ve idare ettiği o kimselerden sorumludur. Kadın, kocasının evinde idareci bir çobandır ve idare ettiği şeyden sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malını koruyan bir çobandır ve idaresi ile memur olduğu şeyden sorumludur. Evet, hepiniz birer idareci çobansınız ve hepiniz idare ettiğiniz şeyden sorumlusunuz.”

 

AİLE REİSİNİN SORUMLULUĞU

 

     Bu ayette aile reisinin yani ana-babaların hem kendilerini, hem eşlerini, hem de çocuklarını ateşten korumaları emredilmektedir. Ancak ne ile korunabilecekleri surenin bütünlüğü dikkate alınınca anlaşılabilecek bir muhtevadadır. Az önceki ayetlerde eş olarak seçilecek kadının altı özelliği belirtilmişti ki, bu özelliklerden her birinin ateşe karşı birer engel teşkil ettiğine şüphe yoktur.

     O halde eş ve çocukları, Allah’a dosdoğru iman doğrultusunda sözü edilen özellikler ve sıfatlarla donatmak ve İslam’ın yönlendirici yüksek ahlakıyla şekillendirmek, onları dünyada Allahsızlık, dinsizlik ve imansızlık ateşinden, ahirette de Allah’ın adaleti gereği cehennem ateşinden korur. Zira insanın içinde ve dışında en uygun ve kalıcı disiplini sağlayan, Allah’a dosdoğru imandır ve o yüce kudretin her an üzerimizde bizi görüp denetlediğini idrak etmemiz ve bu idrak içinde O’ndan, O’nun adaletinden korkmamızdır.

 

ÇOCUK TERBİYESİ

 

     Çocuğu şekillendiren, yönlendiren, iyi veya kötü düzeye getirip geliştiren iki önemli ortam söz konusudur:

1-) Aile

2-) Çevre

     Çocuk bu iki ortam ile iç içedir. Ruhunda doğuştan mevcut olan Allah ve din duygusu veya mayası, iyi bir aile ve sağlam bir çevre içinde amacına yönelik şekilde gelişmeye her zaman namzettir. Kötü bir aile ve sapık bir çevre içinde ise, körelip belirsiz hale gelmeye mahkûmdur.

     O bakımdan dindar, ahlaklı, faziletli ve kültürlü bir nesil yetiştirmenin yolu önce aileden geçer ve hemen arkasından çevre gelir. Kız kendine eş seçerken, belirtilen sıfatları erkekte arama ihtiyacını duyar; erkek te kendine eş seçerken aynı ihtiyacı duyarsa, o takdirde temeli sağlam bir aile yuvası kurma imkânı ortaya çıkmış olur.

     Çocuğa ana-baba seçmekte bu kadar duyarlı davranırken, ona çevre ve arkadaş seçerken de bir o kadar duyarlılık göstermek gerekmez mi? Çünkü çocuk atıldığı, itildiği çevre ve toplumun, arkadaş ve yakınların renk ve karakterini alır ve ölünceye kadar bunun tesirinden kurtulamaz.

     İşte çocuğu ateşten korumanın en tesirli çaresi budur.

 

CEHENNEM YAKITI

 

     Âl-i İmrân suresi 10. ayette inkarcı azgınların, ateşin yakıtları belirtilirken, bakara suresi 24. ayetle, konumuzu oluşturan bu ayette, cehennem ateşinin yakıtının insan ve taş olduğu açıklanmaktadır. Bakara suresi’nde bu anlatım üzerinde iki ayrı yorumda bulunduk. Oluşumları en eski olan taşkömürüne işaret olabileceği gibi, tapınmak için yontulup şekillendirilen taştan putlar da olabilir. Ancak hemen belirtelim ki, bunlar bizim yorumlarımızdır. Daha uygun olanı da şudur: Allah’ın o âleme mahsusu yarattığı taştan bir yakıttır ki, menşeini ve mahiyetini O’ndan başkası bilemez.

     İnkârcı putperestlerin, azgın sapıkların ve taptıkları putların cehennem ateşini tutuşturan birer çıra olabileceği şeklinde bir yorumda bulunmak ise isabetli olmaz. Zira cehennem yaratıldığı günden beri yanmaktadır. O halde cehennem yakıtı olan insan ve taş eski bir yakıt mıdır, yoksa bunlar yeni yakıt mı olacak? Ölen inkârcı azgınlar hemen yakıt durumuna getirilirler mi?

     Cehennemin güneşte olduğu gibi, kendine has ve devri daim halinde yanıp alev alev köpüren bir yakıtı vardır. O bakımdan ölen kâfirlerin hemen yakıt durumuna geçmesi söz konusu değildir. Çünkü ölenin bedeni toprağa, ruhu Berzah Âlemi’ne verilmektedir. Beden çürümekte, ruh yerleştiği o âlemdeki yerine ve inancına göre ya cennet ya da cehennem kokusu almaktadır. Kıyamet günü ise sözü edilen inkârcılar, cehennemin kendine has yakıtıyla karışıp bir bakıma yakıt haline gelecekler; derileri yandıkça yerine yenisi gelecek ve bu periyodik olarak sürüp gidecektir.

     Mümin suresi 46. ayette : “Sabah akşam ateşe arz olunurlar.” sözüne gelince, bunu o surenin tefsirini yaparken şöyle yorumlamıştık: Bu sözden onların, yani kâfirlerin öldükten sonra cehenneme atılacakları istidlal edilemez. Çünkü cehenneme atılma ancak ahirette gerçekleşecektir. Ateşe arz olunma, Berzah Âlemi’nde kâfirlerin ruhlarıyla cehennem arasında bir menfez meydana gelmesi ve sabah-akşam cehennemin kerih kokusunu alarak azap görmeleri demektir. Kıyamet kopup ahiret âleminin dönemi başlayınca, onların azap çekmekte olan ruhları bu defa bedenleriyle birleşip doğrudan cehennem ateşine atılmak suretiyle elim azaba uğratılırlar.

 

CEHENNEM’DE GÖREVLİ MELEKLER

 

     Kâinatta bizce sayısı belirsiz melekler, ilahi plan ve programı belirlenen düzene göre yürütürler. Buna gelişmiş bir fabrikayı misal verebiliriz: Her ünitesinin başında usta ve işçiler bulunmakta, bununla onun verimli çalışmasını sağlayıp faaliyetini sürdürmektedirler. Günün gelişen tekniğiyle ve elektronik cihazlarla bir fabrikayı elektronik beyinle çalıştırıp sonuç almak mümkündür. Buna rağmen her şey insan içindir. Buna rağmen her şey insan içindir felsefesinden hareketle, işsize iş bulmak temel prensiplerden biridir.

     Bunun gibi, Allah dileseydi hiçbir meleği görevlendirmeden kâinat düzenini koruyup yürütürdü. Ama O’nun ezeli planına göre, her şey üzerinde meleklerin görevlendirilmesi hükme bağlanmıştır. Artık O’nun planı ve hükmü değişmez.

     O bakımdan cehennemde görevli de görevli melekler vardır. İlgili ayetle onların özellikleri hakkında bilgi verilmekte ve dünya hayatında ilahi sınırları hiçe sayan suçlu günahkârları, inkârcı sapıkları cezalandırırken kanunları kusursuzca uygulayan ve yürüten eğitilip yetiştirilmiş elemanlara ihtiyaç bulunduğuna işaret edilmektedir.

     Sözü edilen meleklerin vasıf ve özellikleri:

     1-) Katı kalplidirler; merhamet dileyenlere acımazlar ve müsamaha etmezler.

     2-) Yapılarında sertlik, ilahi buyruklara kayıtsız, şartsız bağlılık vardır. Ayette GILAZ sıfatı bu manaya delalet eder.

     3-) Görünümleri korkunç ve ürkütücüdür. Sözleri sert ve kesindir. Bu, ŞİDAD sıfatının bir yorumudur.

     4-) İlahi emirleri aynen uygularlar; O’na karşı asla isyan etmezler.

     5-) Verilen görevi kusursuz yerine getirirler.

     Cennette görevli meleklere gelince: Onlar da o nispette yumuşak, zarif, sevimli ve saygılıdırlar. Cennet ehlinin bütün isteklerini yerine getirmekte ne gevşeklik izhar ederler, ne de aksatırlar.

 

AHİRETTE ÖZÜR BEYAN ETMENİN HİÇ BİR YARARI YOKTUR

 

     Dünya hayatı bütünüyle gelişip olgunlaşma, teklif ve sorumluluk taşıma dönemidir. Aynı zamanda işlenen günah ve kötülüklerden pişmanlık duyma, Hakk’a yönelip tevbe etme ve itizarda bulunma yeridir. İnsana, her iki hayatın hikmet ve anlamını, maksat ve gayesini anlayacak kadar zekâ, idrak gibi yetenekler de verilmiştir. Bütün imkân ve kolaylıklara rağmen tuttuğu yoldan ayrılmayıp ömrünü inkâr ve sapıklık, azgınlık ve ahlaksızlık doğrultusunda noktalayan kimsenin ahiret gününde pişmanlık duymasının, dönüş yapmak istemesinin ve yaptıklarından dolayı özür dilemesinin makul ve makbul hiçbir yanı ve anlamı yoktur. Çünkü orası teklif, sorumluluk yüklenme yeri değil; hesap, mükâfat ve mücazat yurdudur. Bu tıpkı, derslerine ve verilen ödevlere çalışmayıp imtihan gününde kendini boşlukta hissedip hocalarından özür dileyen haylaz ve tembel talebeye benzerlik arz eder.

      O bakımdan Allah o günde: “Ey küfre sapanlar! Bugün özür dilemeye heveslenmeyin. Çünkü ancak yapa geldiğinize karşılık cezalandırılacaksınız.” buyurarak, dünyada inkâr hastalığına yakalananların o günkü halini tasvir etmekte ve yaşamakta olan kâfirleri ve suçlu günahkârları uyarmaktadır.

     Böylece her kişinin ceza ve mükâfatının nüvesini dünyada kazanıp beraberinde ahirete götüreceğine işarette bulunularak, Allah’ın kimseye haksızlık etmeyeceği ve sadece adaletiyle tecelli edeceği haber veriliyor.

 

KAYNAK : İLMİN IŞIĞINDA ASRIN KUR’AN TEFSİRİ     CELAL YILDIRIM

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi28
Bugün Toplam632
Toplam Ziyaret4706923
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI