• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Zümer Suresi 53-61. Ayetler Tefsiri

ZÜMER SURESİ – 53/61. AYETLER

 

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعاً إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ:وَأَنِيبُوا إِلَى رَبِّكُمْ وَأَسْلِمُوا لَهُ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ:وَاتَّبِعُوا أَحْسَنَ مَا أُنزِلَ إِلَيْكُم مِّن رَّبِّكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَكُمُ العَذَابُ بَغْتَةً وَأَنتُمْ لَا تَشْعُرُونَ:أَن تَقُولَ نَفْسٌ يَا حَسْرَتَىعلَى مَا فَرَّطتُ فِي جَنبِ اللَّهِ وَإِن كُنتُ لَمِنَ السَّاخِرِينَ:أَوْ تَقُولَ لَوْ أَنَّ اللَّهَ هَدَانِي لَكُنتُ مِنَ الْمُتَّقِينَ:أَوْ تَقُولَ حِينَ تَرَى الْعَذَابَ لَوْ أَنَّ لِي كَرَّةً فَأَكُونَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ:بَلَى قَدْ جَاءتْكَ آيَاتِي فَكَذَّبْتَ بِهَاوَاسْتَكْبَرْتَ وَكُنتَ مِنَ الْكَافِرِين:وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ تَرَى الَّذِينَ كَذَبُواْ عَلَى اللَّهِ وُجُوهُهُم مُّسْوَدَّةٌ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِّلْمُتَكَبِّرِينَ:وَيُنَجِّي اللَّهُ الَّذِينَ اتَّقَوا بِمَفَازَتِهِمْ لَا يَمَسُّهُمُ السُّوءُ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ:

 

53-) “De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”  

54-) “Size azap gelip çatmadan önce Rabbinize dönün, O’na teslim olun, sonra size yardım edilmez.” 
55-) “Siz farkında olmadan, ansızın başınıza azap gelmezden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline (Kur’an’a) tâbi olun.”
56-) “Kişinin: Allah’a karşı aşırı gitmemden dolayı bana yazıklar olsun! Gerçekten ben alay edenlerdendim (diyeceği günden sakının)!” 
57-) “Yahut şöyle diyecektir: “Allah bana hidayet verseydi, elbette sakınanlardan olurdum.”
58-) “Veya azabı gördüğünde: “Keşke benim için bir kez (dönmeye) imkân bulunsa da iyilerden olsam!” demesinden.”
59-) “Hayır (dönemeyeceksin)! Ayetlerim sana gelmişti de sen onları yalanlamış, büyüklük taslamış ve inkârcılardan olmuştun. “
60-) “Kıyamet gününde Allah hakkında yalan söyleyenlerin yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün. Kibirlenenlerin kalacağı yer cehennemde değil midir?”
61-) “Allah, takva sahiplerini kurtuluşa erdirir. Onlara hiçbir fenalık dokunmaz. Onlar mahzun da olmazlar.”  (ZÜMER SURESİ – 53/61. AYETLER)

 

 

İNİŞ SEBEBİ

 

     İlgili ayetlerin inişi hakkında dört ayrı rivayete yer verilmiştir:

1-) İnkârcı nankörlerden bir topluluk yıllar yılı küfür, sapıklık, zina ve diğer günahları kat kat işledikten sonra, Hz Peygamber (SAV)’e geldiler ve dediler ki: “Bizi çağırdığın şey cidden güzeldir. Ancak Allah: “Onlar Allah’la birlikte başka ilaha tapmazlar, haklı bir sebep dışında Allah’ın haram kıldığı canı öldürmezler, zina etmezler. Kim bunları işlerse cezaya çarptırılır.” buyurmaktadır. Biz ise bu günahların hepsini tekrar tekrar işledik, ne buyurursunuz?” Bunun üzerine bu ayetler indi.

2-) Hz Peygamber (SAV)’in amcası Hz Hazma (RA)’ı şehit eden Vahşi, İslam’a girmek istiyordu. Furkan suresinin 68/69. ayetlerini duyunca bağışlanmayacağını düşünerek durumu Hz Peygamber (SAV)’e arz etmişti. Furkan suresinin 68/69. ayetlerinde Allah şöyle buyuruyor:

 

وَالَّذِينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللَّهِ إِلَهاً آخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ يَلْقَ أَثَاماً:يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَيَخْلُدْ فِيهِ مُهَاناً:

 

     “Yine onlar ki, Allah ile beraber (tuttukları) başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan, günahı (nın cezasını) bulur; Kıyamet günü azabı kat kat arttırılır ve onda (azapta) alçaltılmış olarak devamlı kalır.”  (FURKAN SURESİ – 68/69. AYETLER)

     Bunun üzerine Furkan suresinin 70.ayeti nazil oldu ki, Allah bu ayette şöyle buyurmaktadır:

 

إِلَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ عَمَلاً صَالِحاً فَأُوْلَئِكَ يُبَدِّلُ اللَّهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ وَكَانَ اللَّهُ غَفُوراً رَّحِيماً:

 

     “Ancak tevbe edenler, dosdoğru iman edip iyi, yararlı amellerde bulunanlar müstesna. İşte Allah bunların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.”  (FURKAN SURESİ – 70. AYET)

     Vahşi bu ayeti öğrenince içinde ağır şartların bulunduğunu söyleyerek ümitsizlikten kurtulamadığını belirtmiş ve o sebeple Nisa suresinin 48. ayeti indirilmiştir:

 

إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاءُ وَمَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدِ افْتَرَى إِثْماً عَظِيماً:

 

     “Şüphesiz ki Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz; bunlardan başka günahları dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur.”  (NİSA SURESİ – 48. AYET)

     Buna rağmen Vahşi’nin ümitsizliği yine zail olmamıştı. Çünkü ayette Allah: “Allah dilediği kimseler için bağışlar.” buyurmaktadır. Kesin bir bağışlamadan söz edilmiyordu. Bunun üzerine Zümer suresinin 53. ayeti nazil oldu. Böylece Vahşi’nin şüpheleri giderilmiş ve İslam’ı din olarak seçmesine engel kalmamıştı. O da gönül huzuruyla gelip son dini seçmiş oldu.

3-) İyaş b. Ebi Rebia, Velid b. Velid ve Müslümanlardan birkaç kişi hakkında inmiştir. Bunlar İslam’ı kabul ettikten sonra, bir takım fitnelere bulaştılar, bazı yolsuzluklarda bulundular, kirli işlere giriştiler. Sonra da bir daha bağışlanmayacaklarını düşünerek İslam’ı büsbütün terk ettiler. Bunun üzerine Zümer suresi 53. ayet indi ve Hz Ömer (RA), Hz Peygamber (SAV)’in emriyle bu ayetleri yazarak onlara gönderdi. Tatmin oldular ve hepsi de gelip yeniden İslam’a girerek derin bir pişmanlık duydular.

4-) İbni Ömer (RA) diyor ki: “Biz daha önce işlediğimiz her iyiliğin makbul olduğunu söylerdik. Sonra: “Allah’a itaat ediniz, Peygamber’e itaat ediniz de amellerinizi boşa çıkarmayınız.” ayeti indi. Biz kendi kendimize amelleri boşa çıkaran tek şeyin, büyük günahlar ve bir takım hayâsızca fiiller olduğunu düşünüyorduk ve böylece bir arkadaşımızın günah işlediğini duyunca: “Eyvah! Helak oldu.” diye üzülmeye başlıyorduk. Bunun üzerine bu ayetler indi.”

 

İLGİLİ HADİSLER

 

     “Canımı kudret elinde tutan zata yemin ederim ki, günah işler ve günahınız gökle yer arasını dolduracak duruma gelir, sonra da Allah’tan bağışlanmanızı dilerseniz, elbette O sizi bağışlar.”

     “Muhammed’in canını kudret elinde bulunduran zata yemin olsun ki, sizler günah ve hata işlememiş olsaydınız, elbette Allah, günah ve hata işleyecek bir kavim yaratıp getirirdi de onlar günah işledikten sonra Allah’tan bağışlanma dilerlerdi ve Allah onları bağışlardı.”

     Bu hadislerde insanlar günah işlemeye teşvik ve tahrik edilmiyor; peygamberler hariç, günahsız insan bulunamayacağına işaret edilerek, yaratılışımızdaki özelliğe dikkat çekiliyor ve günaha iten nefis kuvvetiyle İblis’in sinyallerinin tesiri altında kalınabileceği hatırlatılıyor.

     Ashab-ı Kiram’dan Ebu Eyyüb El-Ensarî (RA) vefat edeceği sırada şöyle demiştir: “Bugüne kadar Hz Peygamber (SAV)’den duyduğum hadisi gizli tutup size açıklamadım. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurdu: “Eğer siz günah işlememiş olsanız, Allah günah işleyen bir kavim getirirdi de onlar günahlarından dolayı bağışlanma dilerlerdi, O da onları bağışlardı.”

     “Günahın kefareti (bağışlanıp temizlenmesi), pişmanlık duymaktır.”

 

ALLAH’IN RAHMETİNDEN ÜMİT KESMEMEK

 

     Yukarıdaki ayet ve hadislerin açık delaletinden, bütün günahların bağışlanacağı anlaşılmaktadır. Ayrıca Allah, Kur’an’ın neresinde “İBADΔ yani “KULLARIM” diye bir söze yer vermişse, mutlaka ondan mümin kullarını kastetmiştir. Bu durumda ayetin zahiri delaleti, dinde ümitsizliğe yer verilmediğini ve “Çünkü Allah, elbette bütün günahları bağışlar.” cümlesiyle de küçük-büyük bütün günahların affedileceğini göstermektedir. Ancak her konuda olduğu gibi, bu konuda da diğer ayet ve hadisleri bir araya getirip asıl çıkarılacak hükmü bu konunun bütünlüğü içinde değerlendirmemiz gerekir, aksi halde yanlış bir sonuç ortaya çıkar ve murad-ı ilahi hakkıyla kavranmış olmaz.

     Önce İSRAF’ın delalet ettiği manaya bakalım: Kişinin haddi aşar ölçüde işlediği her iş; kazandığı malı lüzumundan fazla, ihtiyaç fazlası harcaması, durmadan günahlara dalması israf kapsamına girer. Bütün bu günahlar ve aşırılıklar iki grupta toplanır:

1-) Allah’ın hakkına tecavüz

2-) Kulların haklarına tecavüz

     Her ikisi de bazı şartlarla bağışlanabilir: Birincisi: Ciddi pişmanlık duyup tevbe ve istiğfarla; İkincisi ise: Yine ciddi pişmanlıkla beraber tecavüz edilen hakları asıl sahiplerine ödeyip helalleşmek ve hemen arkasından tevbe ve istiğfarda bulunup bir daha o gibi günahları işlememeye azmetmekle…

     Aksine bir yol tutup ilahi rahmet ve mağfiretten ümit kesmek suretiyle aynı günahlara devam etmek son derece sakıncalı ve tehlikeli sonuçlar doğurur. Her şeyden önce iman sınırından uzaklaşması söz konusudur. Zira ümitsizlik devam ettiği takdirde insanı küfre kadar sürükleyebilir. Bununla beraber imanını koruyup günahkâr bir insan olarak ölen kimsenin ahirette cezasız bırakılacağı düşünülemez. Özellikle üzerinde kul hakları varsa, onların affedilmesi mümkün değildir. Zira davacı Allah değil, hak sahibi olan kullardır. Allah ise, ancak adaletle hükmeder.

     Kur’an-ı Kerim, insanın yaratılışındaki özelliğini dikkate alarak, mümin de olsa kişinin günah işleyebileceğine işarette bulunmakta ve peygamberler dışında hiç kimsenin bütünüyle günahtan korunup uzak kalmasının söz konusu olamayacağını dolaylı şekilde bildirmektedir. Buna karşılık Allah’ın rahmet ve mağfiret kapısının, tevbekâr kullarına bazı istisnalarla her zaman açık tutulduğunu ilham etmektedir.

     Hz Peygamber (SAV)’in: “Siz günah işlemeseydiniz, Allah günah işleyen bir kavim getirirdi de onları bağışlardı.” mealindeki hadisi, tamamıyla insanın hayvanî ve melek’i iki zıt duyguyla donatıldığına, yani insanın manevî yapısında bu iki ayrı sıfatın bulunduğuna; o bakımdan günahlardan tamamıyla kurtulmanın bir bakıma imkânsızlığına; nefsanî duygunun her vesileyle günahlara yönelikliğine işarettir.

     O halde günahla sevap arasında mekik dokuyan müminlerden, imkân nispetinde günahlardan kaçınmaları, hiç değilse asgariye düşürmeleri; ona nispetle iyiliklerini, sevap ve faziletlerini arttırmaları istenmekte ve günahlardan sonra pişmanlık duyup dönüş yapanların bağışlanacağı müjdelenmektedir.

 

İSRAFIN HER ÇEŞİDİNİN ZARARI ONU İŞLEYENE RACİDİR

 

     Ayette: “Kendilerine haksızlık edip ölçüyü aşan kullarım!” şeklinde bir anlatıma yer verilmiştir. Bu, kişilerin işledikleri günah ve aşırılıktan dolayı Allah’a bir zarar veremeyeceklerine; ancak kendilerine zulmedip geleceklerini karanlığa çevireceklerine işarettir.

     O halde Allah’ın emir ve yasakları, her yönüyle insanın iki hayatının huzurlu, mutlu ve güvenli olmasına yöneliktir. Zira O’nun hiç kimsenin ibadet ve tevbesine ihtiyacı yoktur.

UMUTSUZLUK KÜFRÜN ALAMETLERİNDEN BİRİDİR

 

     Ayette: “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin.” şeklinde bir emir yer almaktadır. Tavsiyeyi gerektiren bir kayıtla bağlı olmadığı takdirde “EMİR” vücubu gerektirir; yani Allah’a, O’nun rahmet ve gufranına ümit bağlamak farzdır; bunun aksine bir inanç ve tutum hem günah, hem de küfre yakınlıktır. O çok yüce kerem sahibi, kullarını ümitsizlikten men ederken, mutlaka kerem ve gufranda bulunacağını vaat ediyor demektir. Nitekim ayetin son kısmında: “O çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” cümlesiyle Allah, gufran ve rahmeti kendine hasretmektedir. Bununla başkasının Gafur ve Rahim olmadığını, yani Allah’tan başka hiç kimsenin günahları bağışlama yetkisinin bulunmadığını hatırlatmakta; papazların günahları affetmesinin batıl bir inanca dayandığına işarette bulunmaktadır.

 

İNABET VE TESLİMİYET

 

وَأَنِيبُوا إِلَى رَبِّكُمْ وَأَسْلِمُوا لَهُ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ:

 

     “Size henüz azap gelmeden önce Rabbinize yönelip tevbe şuuru içinde O’na gönül verin ve O’na teslim olun.”

     Allah’ın kudretinin yüceliğine delalet eden belgelerden bir kısmı sıralanıp kendine ve çevresine inkâr ve azgınlıklarıyla haksızlık edenlerin elîm bir azaba sürüklenecekleri anlatıldıktan ve insanın nimet ile musibet karşısında nasıl ters dönüşler yaptığı belirtildikten sonra, ilahi rahmet ve mağfirete davet yapılmakta ve arkasından insana yakışan üç vasıf sıralanarak yaratılışın amacı üzerinde durulmaktadır. Üç emir ve üç sıfat:

     1-) İNABET

     2-) TESLİMİYET

     3-) EN GÜZEL SÖZE UYMAK

     İman temeli üzerine kurulan bu üç emrin delalet ettiği sıfatlar, insanın yaratılış hikmetini ve insan olmanın anlamını öğretmektedir. Zira gerçek iman: İbadet, itaat, zikir ve fikirle Allah’a dönüp yönelmeyi; her yerde ve her zaman olaylar karşısında ilahi sünnetin şaşmazlığını düşünerek O’na teslimiyette bulunmayı ve insanlığın mutluluğundan yana indirdiği o en güzel söz olan kitaba kayıtsız şartsız uymayı ister.

     Birbirini tamamlayan bu üç vasıftan tecrit edilen iman, başlı başına bir değer olmakla beraber, kıyamet gününde kulun azapsız ve cezasız olarak kurtulması için yeterli değildir. O sebeple Allah, mümin kullarına, ölmeden önce sözü edilen emrin gereğini yerine getirmelerini bildirmekte ve ilahi rahmetinin böyle bir sonuca varmalarını gerekli gördüğüne işarette bulunmaktadır.

     Belirtilen üç emir yerine getirilmeden ansızı bir kaza karşımıza çıkabilir ki, o takdirde her şey bitmiş olur. Zira biz insanlar hayata, tabir caizse pamuk ipliğiyle bağlı bulunuyoruz, onun ne zaman ve nerede kopacağını önceden bilmemiz söz konusu değildir. Böyle bir durumda artık ne pişmanlığın anlamı kalır ne de yardım görebiliriz. O halde insan önce kendine yardım etmeli, hilkatinin amaç ve hikmeti doğrultusunda kendini düzene sokabilmelidir ki, ilahi yardıma layık görülebilsin. Kendine yardım etmeyenlere gelince; Onlar ahirette üç ayrı hasret ve nedamet ateşinde yanmaya maruz kalırlar:

1-) Allah’a karşı işledikleri kusurlarından dolayı pişmanlık duyup kendilerini durmadan kınarlar.

2-) “Kendime yardım etseydim de Allah o sebeple beni doğru yola eriştirseydi; O’ndan korkup kötülüklerden kaçınsaydım da O bana rahmet ve gufran kapısını açsaydı!” diyerek durmadan hayıflanır.

3-) Azabı görünce, dünyaya dönüşün mümkün olmasını temenni ederek; iyi, yararlı ve Allah’tan korkan kişiler arasında bulunup onlardan biri olmayı arzular ve bu fırsatı kaçırdığına durmadan üzülür.

 

KUR’AN KÂİNAT KİTABININ FİHRİSTİ VEYA ÖZETİDİR

 

بَلَى قَدْ جَاءتْكَ آيَاتِي فَكَذَّبْتَ بِهَا وَاسْتَكْبَرْتَ وَكُنتَ مِنَ الْكَافِرِينَ:

 

     “Hayır, sana ayetlerim geldi, sen onları yalan saydın, büyüklük tasladın da kâfirlerden oldun denilecek.”

     Kur’an her ayet ve cümlesiyle ilahi kudretten kaynaklanıp gelen bir belgedir. Onu ancak, iman gözüyle bakanlar, insaf eleğiyle eleyenler anlayabilir. Varlık âlemi her yönüyle Allah’ın varlığına, birliğine, benzersizliğine delalet etmekte ve her parçasıyla O’nun kudret fırçasının rengini taşımaktadır. Böylece her şey ilahi emre uyarak yaratıldığı gayeye yönelmiştir. Güneş kendinden istenileni, hava kendinden beklenileni, denizler kendinden arzulananı vermektedir. Evet, her şey bu hikmet düzeyinde hizmetini sürdürmektedir. Canlılardan her tür, genetik kodda kayıtlı bulunan kalıtıma bağlı kalmakta, her biri kendi benzerini vücuda getirmektedir.

     Yüce ve sonsuz kudretin yarattığı eşyada uyumsuzluk ve dengesizlik olmadığı gibi türlerin birbirine karışması veya türden türe geçilmesi de söz konusu değildir. O bakımdan hiçbir sistem ve türde düzensizlik düşünülemez. Bunlardan birinde bir düzensizlik meydana gelmişse, mutlaka insanların bilgisizce müdahalesinden kaynaklanmıştır. Böylece varlık âleminde ilahi denge ve düzeni yer yer bozan, insanların bilinçsizliği ve inançsızlığıdır. Örneğin; son yıllarda ozon gazının bir takım bilgisizce müdahalelerden dolayı her yıl biraz daha azalması, güneşten gelen kısa dalga boylu ve dolayısıyla yüksek enerjili mor ötesi (ultraviyole) ışığın büyük bölümünü süzerek dengeyi sağlamaktayken, bugün o dengeyi tam sağlayacak oranda olmadığını ortaya çıkarmıştır. Öyle ki önlem alınmadığı takdirde çok tehlikeli olan mor ötesi ışınlar doğruda, yani filtre görevi yapan ozon tabakasının yokluğundan veya tesirinin azalmasından dolayı dünyaya ulaşır ve başta cilt kanseri olmak üzere bir takım tehlikeli sonuçlar doğurur.

     Böylece Kur’an, kâinatı plan ve programıyla kendinde taşımakta, ondaki kusursuz düzen ve dengeyi bütünüyle formüle edip yansıtmaktadır. Her ayeti mükemmelliğin ve doğruluğun anahtarıdır. Onu yalanlamak; gerçeği, doğruyu ve mükemmelliği reddetmek olur. İdraki örten kibirin ve gururun tabii ürünü sayılır. O bakımdan 59. ayetle Kur’an’ın bu özelliği belirtilerek inkârcılara ve şüphecilere söylenecek sözün ne olacağı bildiriliyor.

 

FERAHLATICI AYETLERDEN BİRİ

 

وَيُنَجِّي اللَّهُ الَّذِينَ اتَّقَوابِمَفَازَتِهِمْ لَا يَمَسُّهُمُ السُّوءُ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ:

 

     “Allah, kötülüklerden sakınanları, kurtuluşları sebebi olan iman ve iyi amelleri ile kurtarır. Kötülük onlara dokunmaz ve onlar üzülmezler de.”

     Ashab-ı Kiramdan İbni Mes’ud (RA)’ın şöyle dediği rivayet edilmektedir:

     “Allah’ın kitabında en azametli ayet: “Allahü la ilahe illa hüvel hayyül kayyum…” dur. Hayır ve şer yollarını en çok kendinde toplayıp yansıtan ayet: “İnnallahe ye’müru bi’l adli ve’l ihsan…” ayetidir. En ferahlatıcı ayet: “Kul ya ibadiyellezine esrefu ale enfüsihim la taknatu min rahmetillah...” ayetidir. Aynı zamanda: “Ve nünecciyallahü…” ayetidir. En çok Allah’a teslimiyeti, güvenmeyi ve dayanmayı yansıtan ise: “Vemen yettekıllahe yec’al lehü mahracen…” ayetidir.”

 

KAYNAK : İLMİN IŞIĞINDA ASRIN KUR’AN TEFSİRİ     CELAL YILDIRIM

 
Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi14
Bugün Toplam1053
Toplam Ziyaret4707344
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI