• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Sabır Aydınlıktır

SABIR AYDINLIKTIR

 

I.      Konunun Planı

 

A.   Sabrın Anlamı ve Dini Temeli

B.   Sabır Alanları/ Sabır Çeşitleri

1.    Musibetler Karşısında Sabır

2.    Şehvetler karşısında Sabır

3.    Hayır ve İyilik Yolunda karşılaşılan Güçlüklere Sabır

C.   Müminin Özelliklerinden Biri Olarak Sabrı Tavsiye ve Sabır Dayanışması

D.   Sabır Sonucunda Elde Edilecek Kazanımlar

1.    Dünyevi Kazanımlar

a.    Sabır Direnç Kazandırır

b.    Sabır Ruh Sağlığını Korur

c.    Nice Hayırlı İşler Yapılmasını Sağlar

2.    Ebediyet Yurduna Yönelik Kazanımlar

a.    Allah Sabredenleri Sever

b.    Sabredenler Cenneti Hak Eder

 

II.      Konunun Açılımı ve İşlenişi

 

Konunun açılımına, Rasûlullah (s.a.v.)’in ‘Sabır Aydınlıktır’[1] hadisiyle başlanabilir. Rasulullah (as)a, az sözle bir çok manayı ifade edebilme özelliği verildiğine dikkat çekilerek Peygamber Efendimizin, bu iki kelimelik mübârek sözleri ile de adeta binlerce hakikati ifade ettiği anlatılır.

Bu hadisin, “Sabır bir ışıktır” veya “Sabır bir aydınlıktır” şeklinde meallendirebileceği belirtilerek bu mananın, halkımızın dilinde “Sabrın sonu selamettir” ifadesi ile atasözü haline getirildiği belirtilir. İnsanların yaşadığı binlerce tecrübe, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin bu mübarek sözünün, ne büyük bir gerçeği ifade ettiğini gösterdiğine vurgu yapılır.

Konunun açılımı şöyle sürdürülebilir:

İslam’da “... övülen ve tavsiye edilen sabır, iman ve salih amelle hak ve hayır yolunda sabırdır ki bu, şecaat, sadakat, mertlik şiârıdır. Yoksa her kötülüğe katlanmak, her zillete boyun eğmek, pislikler içine düşüp de her ne pahasına olursa olsun, ondan çıkmaya, kurtulmaya çalışmamak, çabalamamak, ilişik etmemek, batılda, fenalıkta ne olursa olsun, saplanıp kalmak ve şerre rıza demek olan atalet, zillet ve meskenet ile çöküşten ibaret bulunan duygusuzluk değildir”[2] İslam’da övülen ve tavsiye edilen sabır, bir dinamizm, bir hareket, bir direnç ve bir kurtuluş kaynağıdır. En çetin imtihanlardan başarıyla çıkmayı sağlayacak bir anahtardır. Çünkü:

Başa gelen musibetlerin, felaketlerin sıkıntılarından, bunalımlarından ancak sabırla çıkılabilir.

Günahların, masiyetlerin karanlığına sabırla düşülmez.

Nefse ağır gelen taatların  meşakkatlerine sabırla katlanılır ve aydınlığa kavuşulur.

Ciddi bir işte başarıya ulaşabilmek ve güzel sonuçlar elde edebilmek, ancak sabırla mümkün olur.

İnsan bazen başına gelen musibetlerden öyle daralır ki içinde bulunduğu bu durumdan asla kurtulamayacağını zanneder. Halbuki başına gelen musibetlere karşı tahammül edebilen, karamsarlığa kapılmayan, bütün bunların, nihayet birer imtihan olduğunu düşünerek Yüce Yaratıcının takdirine teslimiyet gösterip sabredebilen kimseler, acıların, ümitsizliğin, sıkıntıların karanlıklarından kurtularak aydınlığa çıkarlar. Tabii burada imanın büyük bir rolü vardır. Çünkü iman edenler, başlarına gelen musibetlerin birer imtihan olduğunu, bunlara sabrederek Cenab-ı Hakkın müjdelediği mükafatlara nail olacaklarını bilirler. Bundan dolayı hakiki mü’minlerin, başlarına gelen musibetlerin sebep olduğu acıların ve sıkıntıların karanlıklarından kurtulmaları daha kolaydır.

İnsanın başına gelen musibetlerin ve felaketlerin vereceği acı ve sıkıntılardan daha beteri, günahların ve masiyetlerin zulmetidir. Allah etmesin, insan, nefsinin kötü arzularına yenilir de günahların içine düşer, masiyetlere dalarsa –kendisi farkında olmasa bile- korkunç bir karanlığın içine yuvarlanmış olur. Bu korkunç karanlığa düşmemek için sabır gerekir. Bütün çekiciliklerine rağmen hahamların cazibesine kapılmamak, sürükleyeceği çirkin ve kötü sonuçları düşünerek geçici birtakım zevklere boyun eğmemek ancak sabırla mümkün olur.

İlim adamlarının benzetmesiyle günahlar, zehirli tatlılar gibidir. İnsan onların göz alıcılığına dayanamaz ve sabredemeyerek tadarsa manen zehirlenmiş olur. Halbuki sabredenler, bütün çekiciliklerine rağmen o zehirli tatlılardan yemezler. Çünkü onlar bilirler ki Cehennem şehvetlerle perdelenmiş[3] günahların cazibesinin arkasına saklanmıştır.

Masiyetlerin karanlığına düşmemek için nasıl sabır gerekiyorsa onlara bulaşmış  olanların kurtulması için de sabır gerekir. Çünkü kişinin içine düştüğü veya alıştığı masiyetten kurtulabilmesi kolay değildir. Bu, ciddi bir tövbe gerektirir. Tövbe ise yanlış gidişe dur deyip hakkın aydınlığına dönüş yapmak demektir. Bu da sebat, azim, tahammül ve irade ister yani sabır ister.

Allah’a hakiki manada kulluk da sabırla olur. Güzel güzel ameller yapabilmek, taatlar işlerken karşılaşılacak meşakkat ve külfetlere severek katlanabilmek, Allah yolunda mücahede edebilmek, iyiliği emir kötülüğü nehyde yer alabilmek hep sabır ister.

Sabreden başarır. Hedeflenen güzel sonuçlara sabırla ulaşılır. Sabredenler kolay kolay kaybetmezler. Bu yüzden zafer de sabırla elde edilir.[4] Sabredenler yaptıklarının karşılığına daima en güzel bir şekilde nail olurlar.[5]

Çeşitli buluşlar yaparak insanlığa hizmet edenler, bu buluşlarını uzun süre sabırlı çalışmalar sonucunda ortaya koymuşlardır. Nice güzel eserlerin ve buluşların arkasında hep sabır vardır. İşte böyle mükemmel sabır örnekleriyle bir çok karanlıklar aydınlatılabilir, insanlığa ışık saçılır.

Sabır büyük bir hazinedir ve sabrı Allah isteyene verir. Peygamber Efendimiz mealen şöyle buyurmuştur:

“... Bir kimse sabretmek isterse Allah ona sabır verir. Hiçbir kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha kapsamlı bir ihsanda bulunulmamıştır.[6] Şunu hiçbir zaman unutmamalıdır: Sabredenlere mükafatları hesapsız bir şekilde ödenir[7]  ve Allah sabredenlerle beraberdir.[8]

 

III.      Konunun Özet Sunumu

 

Sabır Müminin en önemli özelliklerinden biridir. Kur’ân-ı kerim’de Allah (cc) sabredenlerle yanında olduğunu haber vermektedir. Ancak sabır meskenet ve zillet demek değildir. Sabırla meskenet ve zilleti birbirinden ayırmak gerekir. Bu bakımdan her şeyden önce sabır kavramının iyi ve doğru tanınması gerekmektedir.

Hayat esasen bir mücadele sürecidir. Sabır ise bu mücadelede kaybetmemek için en önemli direnç kaynağıdır. Zaten sabır direnç demektir. İslam alimlerin sabır getrektiren üç karşılaşmadan söz etmişlerdir. Bu üç karşılaşma alanı, Musibetler, Gayr-ı meşru şehvetler ve Meşru çalışma ve taatlerdir. Gerek karşılaşılan ve her biri birer sınav olan musibetler karşısında, gerek insanı kendine çeken ve sonu felâket olan şehevî arzulara karşı ve gerekse hayır ve iyilik yolundaki engeller ve güçlükler karşısında dirençli davranmak sabırdır. Bu alanlardan her birine ilişkin olarak yol gösterici pek çok Ayet-i kerime ve hadis-i şerif vardır. Bunlardan her biri çok temel prensipler ortaya koymaktadır. Bu prensipleri öğrenerek bunların aydınlığında hareket etmek dünya ve ahiret saadetinin temelidir.Bunları dikkate almamak ise, ya musibetlerin acı sonuçları karşısında tükenmek, ya şehvetlerin öldüren cazibesine kapılıp helak olmak ya da hayır ve iyiliklerin huzur veren sonuçlarından mahrum kalmak demektir.


IV.     
Konu İşlenirken Başvurulabilecek Bazı Ayetler

“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele. Onlar; başlarına bir musibet gelince, “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler. İşte Rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır.”[9]

Sabırla ilgili pek çok ayet-i kerime bulunmaktadır. Bu hususta Kur’an-ı kerim fihristlerinden yararlanılabilir. Özellikle şu ayetlere bakılabilir. Bakara2/45, 153,; Al-i Imran 3/17, 146,200;Enfal 8/46,66;  Ahzab 33/35; Zümer 39/10, Asr103/3

 

V.      Konu İşlenirken Başvurulabilecek Bazı Hadisler

عن أبي مَالِكٍ الْحَارِثِ بْنِ عَاصِم الأشْعريِّ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « الطُّهُورُ شَطْرُ الإِيمَان ، وَالْحَمْدُ للَّه تَمْلأَ الْميزانَ وسُبْحَانَ الله والحَمْدُ للَّه تَمْلآنِ أَوْ تَمْلأ مَا بَيْنَ السَّموَات وَالأَرْضِ وَالصَّلاَةِ نورٌ ، والصَّدَقَةُ بُرْهَانٌ ، وَالصَّبْرُ ضِيَاءٌ ، والْقُرْآنُ حُجَّةُ لَكَ أَوْ عَلَيْكَ . كُلُّ النَّاس يَغْدُو، فَبِائِعٌ نَفْسَهُ فمُعْتِقُها ، أَوْ مُوبِقُهَا» رواه مسلم .

Ebû Mâlik Hâris İbni Âsım el–Eş’arî radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Temizlik imanın yarısıdır. Elhamdülillah duası mizânı, sübhânellah ve elhamdülillah sözleri ise yer ile gökler arasını sevap ile doldurur. Namaz nurdur; sadaka burhandır; sabır ziyâdır. Kur’an senin ya lehinde ya da aleyhinde delildir. Herkes sabahtan (pazara çıkar) nefsini satar; kimi onu âzâd kimi de helâk eder. ”[10]

عَنْ أبي سَعيدٍ بْن مَالِك بْن سِنَانٍ الخُدْرِيِّ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا أَنَّ نَاساً مِنَ الأنصَارِ سَأَلُوا رَسُولَ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم فأَعْطاهُم ، ثُمَّ سَأَلُوهُ فَأَعْطَاهُمْ ، حَتَّى نَفِد مَا عِنْدَهُ ، فَقَالَ لَهُمْ حِينَ أَنَفَقَ كُلَّ شَيْءٍ بِيَدِهِ : « مَا يَكُنْ مِنْ خَيْرٍ فَلَنْ أدَّخِرَهُ عَنْكُمْ ، وَمَنْ يسْتعْفِفْ يُعِفَّهُ الله وَمَنْ يَسْتَغْنِ يُغْنِهِ اللَّهُ ، وَمَنْ يَتَصَبَّرْ يُصَبِّرْهُ اللَّهُ . وَمَا أُعْطِىَ أَحَدٌ عَطَاءً خَيْراً وَأَوْسَعَ مِنَ الصَّبْرِ » مُتَّفَقٌ عَلَيْهِ .

Ebû Saîd Sa’d İbni Mâlik İbni Sinân el–Hudrî radıyallahu anhümâ’dan nakledildiğine göre, Medineli müslümanlardan bir kısmı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den bir şeyler istediler. O da verdi. Sonra yine istediler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, elindekiler bitinceye kadar verdi. Verebileceği şeyler tükenince onlara şöyle hitab etti:

“Yanımda bir şeyler olsaydı, onları sizden esirgemez, verirdim. Kim dilenmekten çekinir, iffetli davranırsa, Allah onun iffetini arttırır. Kim tok gözlü olmak isterse, Allah onu başkalarına muhtaç olmaktan kurtarır. Kim de sabretmeye gayret ederse, Allah ona sabır verir. Hiç bir kimseye, sabırdan daha hayırlı ve büyük bir lutufta bulunulmamıştır. ”[11]

عَنْ أبي يَحْيَى صُهَيْبِ بْنِ سِنَانٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ : قَالَ رَسُولُ الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : «عَجَباً لأمْرِ الْمُؤْمِنِ إِنَّ أَمْرَهُ كُلَّهُ لَهُ خَيْرٌ ، وَلَيْسَ ذَلِكَ لأِحَدٍ إِلاَّ للْمُؤْمِن : إِنْ أَصَابَتْهُ سَرَّاءُ شَكَرَ فَكَانَ خَيْراً لَهُ ، وَإِنْ أَصَابَتْهُ ضَرَّاءُ صَبَرَ فَكَانَ خيْراً لَهُ » رواه مسلم .

Ebû Yahyâ Suheyb İbni Sinân radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Mü’minin durumu gıbta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece mü’minde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır olur. ”[12]

عنْ أَبي سَعيدٍ وأَبي هُرَيْرة رضي اللَّه عَنْهُمَا عن النَّبيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قَالَ : «مَا يُصِيبُ الْمُسْلِمَ مِنْ نَصَبٍ وَلاَ وَصَبٍ وَلاَ هَمٍّ وَلاَ حَزَن وَلاَ أَذًى وَلاَ غمٍّ ، حتَّى الشَّوْكَةُ يُشَاكُها إِلاَّ كفَّر اللَّه بهَا مِنْ خطَايَاه » متفقٌ عليه .

Ebû Saîd ve Ebû Hüreyre radıyallahu anhümâ’dan rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Yorgunluk, sürekli hastalık, tasa, keder, sıkıntı ve gamdan, ayağına batan dikene varıncaya kadar müslümanın başına gelen her şeyi, Allah, onun hatalarını bağışlamaya vesile kılar. [13]

عَنْ أَنَسٍ رضي اللَّهُ عنه قال : قال رسولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « لا يتَمنينَّ أَحدُكُمُ الْمَوْتَ لِضُرٍّ أَصَابَهُ ، فَإِنْ كَانَ لا بُدَّ فاعلاً فليقُل : اللَّهُمَّ أَحْيني ما كَانَت الْحياةُ خَيراً لِي وتوفَّني إِذَا كَانَتِ الْوفاَةُ خَيْراً لِي » متفق عليه .

Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Başına bir musibet geldi diye hiç biriniz ölümü temenni etmesin. Mutlaka böyle bir şey temenni etmek zorunda kalırsa: ‘Allahım, benim için yaşamak hayırlı olduğu sürece beni yaşat, hakkımda ölüm hayırlı olduğu zaman da beni öldür’ desin. ”[14]

عن أنس رضي اللَّه عنه قال : قال رسولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « إِذَا أَرَادَ اللَّهُ بعبْدِهِ خَيْراً عجَّلَ لَهُ الْعُقُوبةَ في الدُّنْيَا ، وإِذَا أَرَادَ اللَّه بِعبدِهِ الشَّرَّ أمسَكَ عنْهُ بذَنْبِهِ حتَّى يُوافِيَ بهِ يَومَ الْقِيامةِ » وقَالَ النبِيُّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « إِنَّ عِظَمَ الْجزاءِ مَعَ عِظَمِ الْبلاءِ ، وإِنَّ اللَّه تعالى إِذَا أَحَبَّ قَوماً ابتلاهُمْ ، فَمنْ رضِيَ فلَهُ الرضَا ، ومَنْ سَخِطَ فَلَهُ السُّخْطُ » رواه الترمذي وقَالَ: حديثٌ حسنٌ .

Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah, iyiliğini dilediği kulunun cezasını dünyada verir. Fenalığını dilediği kulunun cezasını da, kıyamet günü günahını yüklenip gelsin diye, dünyada vermez. ”

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem (yine) şöyle buyurmuştur:

“Mükâfâtın büyüklüğü, belânın şiddetine göredir. Allah, sevdiği topluluğu belâya uğratır. Kim başına gelene rızâ gösterirse Allah ondan hoşnut olur. Kim de rızâ göstermezse, Allahın gazabına uğrar. ”[15]

عنْ أَبِي هُريرةَ رضي اللَّه عنه أَن رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال : « لَيْسَ الشديدُ بالصُّرَعةِ إِنمَّا الشديدُ الَّذي يمْلِكُ نَفسَهُ عِنْد الْغَضَبِ » متفقٌ عليه .

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Gerçek babayiğit, güreşte rakîbini yenen değil, öfkelendiği zaman nefsine hâkim olan kimsedir. ”[16]

 

VI.      Yararlanılabilecek Bazı Kaynaklar

 

ELMALI’LI Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Neşriyat, İstanbul 1979,9/6082

NEVEVÎ, Ebu Zekeriyya Yahya b. Şeref en-Nevevî(v.676/1277), Riyâzü’s-Salihîn, Ter. Hasan Hüsnü Erdem ve Kıvâmüddin Burslan, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını, Ank. 1972,

Türkçe Trecüme ve Şerhi: Riyâzü’s-Salihîn Peygamber Efendimizden Hayat Ölçüleri, Hazırlayanlar: Prof. Dr. M. Yaşar kandemir, Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan, Doç Dr. Raşit Küçük, Erkam Yayınları, İst. 1997, I-VIII C.  Not: Bu projedeki Hadis Mealleri bu kitaptan iktibas edilmiştir,

 



[1] Müslim, Taharet l (Hadis No: 223); tirmizi, Deavat 86 (Hadis No.3517); Nesai, Zekat 1;İbn Mace, Taharet 5 (Hadis No:280); Ahmed b. Hanbel, 5/342,343

[2] Elmalı’lı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Neşriyat, İstanbul 1979,9/6082

[3] Buhari, Rikak 28; Ahmed b. Hanbel, 2/333, 373; Müslim, Cennet 1 (Hadis No:2822)

[4] Ahmed b. Hanbel, 1/307

[5] Nahl Sûresi (16): 96 

[6] Buhari, Rikak 20, Zekat 50; Müslim, Zekat 124 (Hadis No: 1053); Ebu Davud, Zekat 28 (Hadis No: 1644); Nesai, Zekat 85; Tirmizi, Birr ve’s-Sıla 77 (Hadis No: 2024); Darimi, Zekat 17

[7] Zümer Sûresi (39): 10

[8] Bakara Sûresi (2) : 153, 249; Enfal Sûresi (8): 46,66

[9] Bakara 2/155-157

[10] Müslim, Tahâret 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 86

[11] Buhârî, Zekât 50, Rikak 20; Müslim, Zekât 124. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 28; Tirmizî, Birr 77; Nesâî, Zekât 85

[12] Müslim, Zühd 64

[13] Buhârî, Merdâ1, 3; Müslim, Birr 49

[14] Buhârî, Merdâ 19; Daavât 30; Müslim, Zikir 10, 13. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 9; Nesâî, Cenâiz 1; İbni Mâce Zühd 31 

[15] Tirmizî, Zühd 57. Ayrıca bk. İbnî Mâce, Fiten 23

[16] Buhârî, Edeb 102; Müslim, Birr 106–108

 

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi15
Bugün Toplam807
Toplam Ziyaret4707098
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI