• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Allah Tarafından Vaki Olacak İmtihanlar

ALLAH TARAFINDAN VAKİ OLACAK İMTİHANLAR

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ حَتَّى نَعْلَمَ الْمُجَاهِدِينَ مِنكُمْ وَالصَّابِرِينَ وَنَبْلُوَ أَخْبَارَكُمْ:

“And olsun sizi imtihan edeceğiz, ta ki sizden mücahit olanları ve sabredici olanları bilelim ve sizin haberlerinizi de deneyeceğiz.”   (MUHAMMED SURESİ - 31. AYET)


Kâinat ilahi bir medrese insanlar bu mektebin talebesi H.z Muhammed (SAV) müderrisi Kur’an-ı Kerim ders kitabıdır. Her mümin bu kitabın esaslarından ve Müderris-i Kâinat’ın verdiği derslerden imtihana çekilecektir. Kader kalemi ile yazılan bu hüküm ezelden beri böyle cereyan etmiş yeryüzünde insan varolduğu müddetçe böyle sürüp gidecektir.


Bir Müslüman enfüs ve afakta tefekküre dalarak hangi sahada ve ne gibi şeylerle imtihana çekileceğini öğrenmek isterse Kitab-ı İlahi’yi derinliğine tetkik etmesi ve Kur’an-ı Kerim’in sadrından yükselen beyanlara kulak vermesi gerekir. Peygamberimiz (SAV): “Her kul dininin (esaslarına bağlılık)  derecesine göre belaya uğratılır. Eğer dininde kuvvetli ise imtihanı da şiddetli olur. Şayet dininde gevşek (lik göstermiş) olursa dindarlığına göre imtihan olunur. Kul üzerinde hiçbir hata bulunmadığı halde yeryüzünde yürüyesiye kadar ondan bela (lar) ayrılmaz.” buyurmaktadır.

    
Peygamberimizin (SAV)’in bu beyanını teyit eden bir ayet-i kerimede Allah şöyle buyuruyor:

وَإِذِ ابْتَلَى إِبْرَاهِيمَ رَبُّهُ بِكَلِمَاتٍ فَأَتَمَّهُنَّ قَالَ إِنِّي جَاعِلُكَ لِلنَّاسِ إِمَاماً قَالَ وَمِن ذُرِّيَّتِي قَالَ لاَيَنَالُ عَهْدِي الظَّالِمِينَ:

“Hatırlayın o zamanı ki Rabbi İbrahim’i bir takım kelimelerle (emirleriyle) imtihan edip te o bunları tamamen yerine getirince: Seni insanlara imam (rehber) yapacağım buyurmuş (İbrahim) “Zürriyetimden de”  demiş Allah ise  “Zalimler ahdime (rahmetime imametime taatıma) eremez .” demişti.”  (BAKARA SURESİ: 124. AYET)


Hz İbrahim (AS) kalbini imana dilini burhana malını misafirlere ihsana vücudunu nirana ve evladını kurbana tahsis etmiş bir peygamberdir. Cenab-ı Hakk’ın vahdaniyetini ve ondan başka ibadete layık bir ilah bulunmadığını ilan edince kendini tanrılık sevdasına kaptırmış bulunan Nemrut o yüce peygambere karşı adavetini arttırmıştı. Hz İbrahim (AS) ise onların tapmakta olduğu putlara karşı son derece nefret beslemekte idi. Bir fırsatını bularak eline aldığı bir balta ile putları kırdı geçirdi. Bu duruma öfkelenen putperestler o muhterem peygamberin cezalandırılmasını istemişlerdi.


Bu tabloyu şu ayet-i kerime tespit etmektedir:

 

قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانصُرُوا آلِهَتَكُمْ إِن كُنتُمْ فَاعِلِينَ:قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْداً وَسَلَاماً عَلَى إِبْرَاهِيمَ:

“Dediler: Onu yakın! (Bu suretle) tanrılarınıza yardım edin eğer (bir iş) yapanlarsanız. Biz de dedik: Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve selamet ol.” (ENBİYA SURESİ - 68. AYET)


İbrahim (AS)’ın cezalandırılması hadisesi, İbrahim (AS)’ın tutumu anlatılacak. İbrahim (AS)’ın geçirdiği bu imtihan ilk değildi son da olmayacaktı. Oğlu Hz İsmail (AS)’ı kurban etmekle imtihana maruz kaldı ve tereddüt etmeden bu işin tatbikine koyuldu. Bu ciheti Kur’an-ı Kerim’den dinleyelim:

رَبِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ:فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلِيمٍ:فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ

يَا بُنَيَّ إِنِّي أَرَى فِي الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانظُرْ مَاذَا تَرَى قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ:فَلَمَّا أَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَبِينِ:وَنَادَيْنَاهُ أَنْ يَا إِبْرَاهِيمُ:قَدْصَدَّقْتَ الرُّؤْيَا إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ: إِنَّ هَذَا لَهُوَالْبَلَاء الْمُبِينُ:

“Ey Rabbim bana salihlerden (bir oğul) ihsan et (diye dua etti). Biz de ona çok uysal oğul müjdesini verdik. Artık o (oğul İbrahim’in) yanında koşmak çağına erince (babası): Oğulcağızım! Dedi, ben seni rüyamda boğazlıyor görüyorum. Bak artık sen ne düşünürsün. (Oğlu) dedi: Babacığım sana emredilen emir ne ise yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın. Vaktaki bu suretle ikisi de Allah’ın emrine ram oldular. (İbrahim) oğlunu alnı üzere yıktı. Biz ona: Ya İbrahim! Rüyana sadakat gösterdin. Şüphesiz ki biz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız diye nida ettik. Hakikat bu apaçık ve kati bir imtihan idi.”   (SAFFAT SURESİ – 100/106. AYETLER)


Peygamberlerin geçirdiği imtihanlarla ilgili olarak peygamberimiz (SAV) ile ilgili bir vakayı nakledelim: Ebu Said El-Hudri naklediyor: “Peygamber (SAV) sıtmaya tutulmuş bir halde iken onun huzuruna girmiştim. Ellerimi üzerine koyduğumda yorganın üstünden sıcaklığını ellerimde hissettim. “Ey Allah’ın Rasülü! Üzerinizdeki (hararet) ne kadar şiddetli dedim.” Rasül-i Ekrem: “Biz (Peygamber)ler böyleyizdir. Bizim için belalar kat kat sevaplar katmerli olarak verilir.” buyurdu. Ben de: “Ey Allah’ın Rasülü! İnsanların hangisi bela yönünden daha şiddetlidir?” dedim. Rasülullah: “Enbiyadır.” Ben: “Sonrakimdir?”dedim. O: “Sonra Salih kimselerdir. Eğer onlardan biri fakirlikle imtihana çekilecek olsa (sabreder). Hatta onlardan biri aba (denilen bürgü) den başka bir şey bulamasa onunla sarınır (ve korunur). Sizin mal (ve iyi hal) e sevindiğiniz gibi onlardan biri de imtihana çekildiği zaman sevinç duyar.” 

    
Peygamberimiz (SAV) bizleri ikaz eden bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar:

إذآأحب الله قوما إبتلاهم.

“Allah bir topluluğu sevdiği zaman onları (ilahi )imtihana tabi tutar.”


Allah biz kullarının ilahi imtihanlara karşı uyanık bulunmamız için ne gibi sınamalara tabi tutulacağımızı açıklayan bir ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır:

 

لَتُبْلَوُنَّ فِي أَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ وَلَتَسْمَعُنَّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ مِن قَبْلِكُمْ وَمِنَ الَّذِينَ أَشْرَكُواْ أَذًى كَثِيراًوَإِن تَصْبِرُواْ وَتَتَّقُواْ فَإِنَّ ذَلِكَ مِنْ عَزْمِ الأُمُورِ:

“And olsun ki mallarınız ve canlarınız hususunda imtihana çekileceksiniz. Sizden evvel kendilerine kitap verilenlerden ve Allah’a eş tanıyanlardan da herhalde incitici birçok (laflar) işiteceksiniz. Eğer katlanır sakınırsanız işte bu hadiselere karşı (gösterilmiş) bir azm (ü metanet) dendir.” (ALİ-İMRAN SURESİ - 186. AYET)


Bu ayet-i kerimeyi teyit ve tafsil mahiyetindeki diğer ayet-i kerimede de Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

 

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوفْ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الأَمَوَالِ وَالأنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ:الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُواْ إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّـا إِلَيْهِ رَاجِعونَ:أُولَـئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِّن رَّبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ وَأُولَـئِكَ

هُمُ الْمُهْتَدُونَ:

“And olsun sizi biraz korku (biraz) açlık (biraz da) mallardan canlardan ve mahsullerden yana eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenlere (lütf-u keremimi) müjdele. Ki onlar kendilerine bir bela geldiği zaman: “Biz (dünyada) Allah’ın (teslim olmuş kulları) yız ve biz (ahirette de) ancak ona dönücüleriz.” diyenlerdir. Onlar (o teslimiyet ve istircaı gösterenler yok mu?) Rablerinden mağfiretler ve rahmet hep onların üzerindedir ve onlar doğru yola erdirilenlerin ta kendileridir.” (BAKARA SURESİ – 155 / 157. AYETLER)

    
Ayet-i kerime ve hadis-i şerifler incelenecek olursa ilahi imtihanların başlıca şu sahalarda cereyan edeceği anlaşılmaktadır: Korku açlık mal noksanlığı nüfus eksilmesi ve meyve noksanlığı kız çocuklarının bakım ve terbiyesi hastalık ve ölüm. Bu imtihanları korkudan başlayarak açıklayalım:

    
Ayette geçen korku mutlak değil Allah korkusudur. Böyle bir yol takip etmeyen insanın “Allah’tan korkarım” demesi yaratandan değil Müslümanların suçlamalarından korktuğunun alametidir. Allah’tan layıkıyla korkan kimse ilahi emirleri tatbikte büyük bir cesaret gösterir ve hiçbir kimseden çekinmeden Müslüman’ca bir yaşama yolu takip eder. Bu manadaki koktu onu kahramanlaştırır ve beşeri korkuların vehminden kurtarır.  Şair ne güzel ifade etmiş:

O millet ki vicdanında hâkim havf-ı Yezdan’dır

Bütün dünyaya sahiptir bütün akvama sultandır


İnsanlar rızık darlığı ve kıtlıkla sınandığı gibi ramazan orucu ile de imtihan olunurlar. Dini esaslara bağlı bulunan bir kul rızka değil Rezzak’a bağlanmak zorundadır. Rızkın azlığı Allah’a olan sevgimizi sarsmamalı oruç ve riyazet gibi irademize dayalı açlık ile isteğimizin dışında kalan kıtlık ve fakirlik gibi hadiseler karşısında ilahi imtihana çekildiğimiz hatırdan çıkarılmamalıdır. Peygamberimiz (SAV) ömrü boyunca bu imtihanları göğüslemiş ve ölünceye kadar bir günde iki defa arpa ekmeği ile karnını doyurmamıştır.


Mal nüfus ve mahsullerden yana noksanlığa gelince sığır ve davar gibi canlı mallarımızda hane halkımızı teşkil eden kimselerde meyve mahsullerimizde zaman zaman noksanlaşma olur. Bu eksilmeler Allah tarafından bize yöneltilen bir imtihandır. Kesinlikle ifade edelim ki mal ve evladımızda görülecek eksiklik Rabbimizin bizi sevmediğinden değil Zat-ı ilahisini bunlardan daha fazla sevip sevmediğimizi imtihan içindir. O esasen bizim ne durumda olduğumuzu bilmektedir. Ancak bizi bize tanıtmak ve kaç ayarlık Müslüman olduğumuzu gözlerimizin önüne sermek için bizleri ilahi bir sınamaya tabi tutmaktadır.

    
Kız çocukları ile ilgili imtihan onların İslamî ölçülere göre terbiyesi ve rızıklarının temin edilmesi hususlarında cereyan etmektedir. Peygamberimiz (SAV) ilahi sırların üzerindeki perdeyi aralayan bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:

 

من إبتلى من هذه البنت بشئ سترا من النر.

“Kim şu kızlarından biri ile imtihan olunur da onlara iyi davranırsa kendisi için ateşten (koruyan) perde olurlar.”        

Bir diğer hadis-i şerifte de şöyle buyrulur:

 

من كن له ثلاث بناتيؤيهن ويرحمن ويكفلهن وخبت له الجنة البتة.

“Kimin barındırdığı esirgediği ve terbiyesi ile meşgul olduğu üç kız (çocuğu) varsa elbette ona cennet vacip olur.”


Hastalık veya ölüm hadiselerinden biri ile imtihana çekildiğimiz zaman sabretmeliyiz. Zira hastalık günahlarımıza kefaret ve derecemizin yükselmesine vesile olur. Bu mevzuda biz ümmetlerini uyaran ve ayak kayacak noktalara manevi işaretler va’z eden Rasül-i Ekrem (SAV) şöyle buyurmaktadır:

 

إن الله تعالىيبتلى عبده المؤمن بالسقمم حتى يكفر عنه كل ذنب.

“Allah Teala mümin kulunu kendisinden (sadır) olan her günaha keffaret olsun diye onu hastalıkla imtihan eder.”


Mümin ayağına batan bir diken ve gönlündeki elemden dolayı mükâfata erdirilir. Müslüman’ın çektiği hiçbir meşakkat boşa gitmez. Yeter ki sabretmesini bilsin. Sıkıntı ve elem ne derece yüksek olursa mükâfatı da o nispette büyük olur. Yeter ki kul sabretmeyi başarmış olsun. Bunun belgesi mahiyetindeki hadis- i şerif şudur:

إن عظم الجزآءمع عظم البلآء.وإن الله تعالى إذآأحب قوماإبتلاهم فمن رضيىفله الرضا من سخط فله السخط.

“Mükâfatın büyüğü belaların büyüğü ile birliktedir. Allah bir topluluğu sevdiği vakit onları belaya uğratır. Kim hoşnut olursa ona rıza (ı-ilahi) kim de öfkelenirse ona gazap vardır.” Bir diğer hadis-i şerifte de şu açıklama vardır: “Afiyet ve sıhhat ehli kıyamet günü bela ehline (büyük)sevap verildiği zaman dünyada iken kendi derilerinin makaslarla kesilmiş olmasını temenni edecekler.”

    
Yeryüzünün imarına memur ve yaratılmışların şerefçe en faziletlisi bulunan insanın birçok imtihanlara maruz kalmasının hikmet ve sebebi Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklanmaktadır:

تَبَارَكَ الَّذِي بِيَدِهِ الْمُلْكُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ:الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلاً وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ:

    
“Bütün mülk (-ü tasarruf ilahi kudretinin) elinde bulunan (Allah) ın şanı ne yücedir. O her şeye hakkıyla kadirdir. O hanginizin daha güzel amel (ve hareket) de bulunacağını (hakkınızda) imtihan etmek için ölümü de dirimi de takdir eden ve yaratandır. O galib-i mutlaktır çok yarlığayıcıdır.”  (MÜLK SURESİ – 1–2. AYETLER)

    
Ölüm yok olup gitmek değil ebedi hayata geçmektir. Fani hayatın lezzetlerine dünyanın göz alıcı manzaralarına ve yeryüzündeki nimetlerin tatlarına alışmış olan insan ölüm denilen hadiseye karşı çekingen bir tavır içinde bulunmaktadır. Toprak içine düşen hububatı nasıl yeşertip bitiriyor ise insan da Ba’sü ba’del mevt ile ebedi hayata ve cennetteki nimetlere ulaşmış olacaktır.

    
Ölüm dünya ile ahiret arasında bir köprü ve biz kullar için bir imtihan sebebidir. Bu ciheti tespit eden bir ayet-i kerime şöyledir:

 

كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُالْمَوْتِ وَنَبْلُوكُم بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ:

“Her can ölümü tadıcıdır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. (Nihayet yine) ancak bize döndürüleceksiniz.”   (ENBİYA SURESİ - 35. AYET)

    
İmam-ı Gazali’nin İHYA-U ULUMİDDİN adlı eserinden ihtisar yolu ile bir nakil yapalım: “Bazı insanlar ölümün hakikatine ilişkin yanlış zanlara kapıldılar. Kimi: Ölüm yok olmaktır. Haşir neşir hayır ve şerre terettüp eden akıbetler yoktur. İnsanın ölümü de hayvanların ölümü ve otların kuruması gibidir.” diyor ki bu mülhitlerin ve Allah’a ahiret gününe inanmayanların fikirleridir. Kimi: “İnsan kabrinde haşir vaktine kadar ne azap ne nimet görmez.” diyor ki bu da Cehmiyyenin ve Haricilerin sözüdür. Kimi de: Ruh bakidir. Ölümle yok olmaz. Sevaba kavuşan da azaba uğrayan da cesetler değil ruhlardır. Cesetler asla dirilmez haşredilmez.” inancını gösteriyor. Bunların üçü de haktan yüz çeviren ayetler ve haberlere aykırı olan bozuk fikirlerdir. O ayetler ve haberler bize bildiriyor ki: Ölümün manası ancak bir hal değişmesinden ibarettir. Ruh cesetten ayrıldıktan sonra da ya azap görmek yahut nimete kavuşmak üzere baki kalır. Bu Ehl-i Sünnet vel Cemaatın sözüdür. Ruhun cesetten ayrılması demek cesedin ona itaatten çıkması onun üzerindeki tasarrufunun bitmesi demektir. Çünkü unsurlar ruhun aletleridir. O el aletiyle tutar kulak vasıtasıyla işitir göz kanalından görür eşyanın hakikatini ise kalp ile bilir. Burada kalpten maksat ruhtur (teşrihi ve maddi kalp değil). Ruh eşyayı bizzat yani aletsiz bilir. Onun gibi yine aletsiz olarak tasalanır sevinir. Çünkü bunlar uzuvlarla ilgili şeyler değildir. Ruhun bu kendi kendine olan vasıfları onun cesetten ayrılmasından sonra da baki kalır. Artık o zaman aleti vasıtası yoktur. Binaenaleyh ceset ölünce ona tekrar ruh dönünceye kadar faaliyeti hareketi durur.”

    
İnsanların ilahi imtihanlar karşısındaki tavrı inançlarına ve teslimiyet anlayışlarına göre farklılık arz etmektedir. Cenab-ı Hakk kullarının zaafını ve maruz kaldıkları ilahi imtihanlara kaştı nasıl davrandıklarını şöyle açıklamaktadır:

 

فَأَمَّاالْإِنسَانُ إِذَا مَا ابْتَلَاهُ رَبُّهُ فَأَكْرَمَهُ وَنَعَّمَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَكْرَمَنِ:وَأَمَّا إِذَا مَا ابْتَلَاهُ فَقَدَرَ عَلَيْهِ رِزْقَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَهَانَنِ:

“Amma insan ne zaman Rabbi onu imtihan edip te kendisine (Lütf-u) kerem (iyle muamele) eder ona nimetler verirse Rabbim beni şerefli kıldı der. Fakat ne zaman da onu deneyerek üzerine rızkını daraltırsa şimdi de Rabbim bana ihanet etti der.” (FECR SURESİ - 15–16. AYET)

Peygamberimiz (SAV) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyururlar:

إن الله تعالى يبتلى العبد فيما أعطاه،فإن رضي بما قسم الله له بورك له فيه ووسعه،وإن لم يرض لهم لم يبارك له ولم يزد على ما كتب له.

“Yüce Allah verdiği rızık hususunda kulunu imtihan eder. Eğer o Allah’ın kendisi için taksim ettiğine razı olursa o (rızık) da kendisi için bereket (ihsan) olunur ve ona genişlik verilir. Şayet razı ( ve hoşnut) olmazsa onun için bereket (ikram) olunmaz ve o (kul) için yazılan (rızık) da bir arttırma yapılmaz.” Bir diğer hadislerinde de şu ikaz yapılmaktadır:

 

من أبتلي فصبر وأعطى فشكر،فظلم فغفر،فظلم فاستغفر،أولآءكلهم الأمن وهم مهتدون.

“(İlahi) imtihana tabi olunca sabreden (nimet) verildiğinde şükreden zulme uğradığında affeden zulüm yaptığında (suçunun) bağışlanmasını dileyen (ler yok mu?) onlar için Rahmani bir emn(-ü eman )vardır ve onlar hidayete erdirilmiş (kimse) lerdir.”


Ahiret hayatının tarlası durumunda olan dünya ilahi bir medrese insanlar da bu mektebin talebesi olmaktadır. Bu mantıki silsile ile diyebiliriz ki ebedi hayatın saadetini kazanmak ve yüksek derecelere nail olmak için Rahmani bir imtihana tabi tutulacağımız hatırdan çıkarılmamalıdır.     


Bu durumun delili şu ayet-i kerimedir:

 

الم:أَحَسِبَ النَّاسُ أَن يُتْرَكُوا أَن يَقُولُوا آمَنَّا وَهُمْ لَايُفْتَنُونَ:وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللَّهُ الَّذِينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِبِينَ:

“Elif lam mim! İnsanlar (yalnız) inandık demeleriyle bırakılıverileceklerini kendilerinin imtihana çekilmeyeceklerini mi sandı (lar). And olsun biz onlardan öncekileri de imtihan etmişizdir. Allah elbette sadık olanları bilir elbette yalancı olanları da bilir.” (ANKEBUT SURESİ – 1–3. AYETLER)

    
Yüce Rabbimiz yeryüzünü birçok nimetlerle ve göz alıcı rengârenk çiçeklerle donatmıştır. İleriyi gören bir mümin göz alıcı güzelliklerin ötesinde değerli bir ahiret hayatının bulunduğunu unutmamalı ve bu güzelliklerin birer imtihan vesilesi olduğunu hatırdan çıkarmamalıdır. Şu ayete dikkat edelim:

 

إِنَّاجَعَلْنَا مَا عَلَى الْأَرْضِ زِينَةً لَّهَا لِنَبْلُوَهُمْ أَيُّهُمْ أَحْسَنُ عَمَلاً:

 “Biz yer üzerinde ne varsa ona bir zinet verdik. İnsanların hangisinin daha güzel amel (ve hareket) edeceğini imtihan edelim diye.” (KEHF SURESİ – 7. AYET)

 

وَاعْلَمُواْ أَنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلاَدُكُمْ فِتْنَةٌوَأَنَّ اللّهَ عِندَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ:

Diğer bir ayette de: “Biliniz ki mallarınız da evlatlarınız da ancak birer imtihandır (asıl) büyük mükâfat ise şüphesiz Allah katındadır.”  (ENFAL SURESİ – 28. AYET)

    
Peygamberimiz (SAV) de imtihanlarla ilgili bizleri şöyle uyarmaktadır:

إذاقصرالعبد فى العمل إبتلاه الله بالهم.

 “Kul yapacağı işte kusur ve eksiklik yaptığı vakit Allah ta onu hüzün (ve keder) ile imtihan eder.”

    
Merhametlilerin en merhametlisi olan Allah Teala kulunu imtihan ederken ilahi rahmetinin kurtuluş amillerini de onun önüne serer. Kul karşılaştığı hadiseyi tefekkür süzgecinden geçirirken felahına vesile olacak amili yakalayarak ve Allah’a yakararak o imtihandan zararsızca çıkmış olur. Bu cihette bize ışık tutan Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurmaktadır:

إن الله تعالى ينزل المعونة على قدر المؤنة وينزل الصبر على قدر البلآء.

“Yüce Allah zahmet kadar (ilahi) yardım ve bela miktarınca sabır indirir.”

Şu ayetle konumuzu bitirelim:

رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا إِن نَّسِينَا أَوْ أَخْطَأْنَا رَبَّنَا وَلاَ تَحْمِلْ عَلَيْنَا إِصْراً كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلاَتُحَمِّلْنَا مَا لاَ طَاقَةَ لَنَا بِهِ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَاأَنتَ مَوْلاَنَا فَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ:

“Ey Rabbimiz! Unuttuk veya yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme. Ey Rabbimiz! Bizden evvelki (ümmet) lere yüklediğin gibi üstümüze ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Takat getiremeyeceğimizi bize taşıtma.” (BAKARA SURESİ – 286. AYET)

 

KAYNAK:  KÜRSÜDEN MÜ’MİNLERE VAAZLAR     MEHMET EMRE

Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi9
Bugün Toplam389
Toplam Ziyaret4704477
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI