• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Dr. Mehmet ÖZEL
mehmetozelli@hotmail.com
RESMİ BİLGİ YA DA BİLGİNİN RESMİLEŞMESİ
04/07/2018

Bir iki yıl önceydi. İshal olan çocuğu hastaneye götürdüm, doktor genç bir delikanlıydı. Belli ki göreve yeni başlamış ve telefonla konuşuyor:

- “Anne ben ishal oldum ne yapabilirim?”

Annenin sesi duyulmuyor tabi, uzun sayılabilecek bir nasihatten sonra telefonu kapattı ve bize döndü:

- “Kusura bakmayın, neyiniz vardı?” dedi. Sonra çocuğu muayene etti, reçeteyi yazdı. Aradaki konuşmalardan doktorun samimi bir insan olduğunu anlayınca:

- “Af edersiniz doktor bey, anneniz size ne önerdi, bize de söyleseniz” dedim

Doktor biraz tebessümle annesinin önerilerini bize de söyledi, öneriler hastamıza iyi geldi.

Bir tarafta resmi belgeli, onaylı, kitaplardan öğrenilmiş, ya da ezberlenmiş; kapitalist dünyaya ve ilaç sanayisine endeksli bir bilgi vardı, diğer tarafta ise tamamen tecrübeye dayanan, afili olmayan, reklamı yapılmamış bir bilgi vardı.

Son dönemin önemli bilginlerinden Salih Zeki Bey; İskolastik: “Kurun-ı Vusta’da (orta çağda) Avrupa medreselerinde hakim olan felsefedir”  der ve skhole kelimesinin Yunanca’da medrese (okul) anlamına geldiğini, dolayısıyla okulda sınırlandırılan bilgiye de iskolastik (skolastik) bilgi denildiğini ifade eder.  Devam eden satırlarda ise iskolastisizmin bir döneme münhasır bir düşünce biçimi olmadığını, aslında bir metod meselesi olduğunu söyler.  Zeki Beyin mütalaaları üzerine bir makale yazan Muallim Naci ise; Kendisinin gençken medreseye ait her şeyi kötü telakki ettiğini fakat zamanla bunun böyle olmadığını anladığını söyledikten sonra “İskolastik akıl ve mizaca hoş gelen bir kanaate daima bağlanmak ve aksini düşünmemek, aksini tekfir etmek, küçümsemek…” olarak tanımlar.[1]

Modern insan, özellikle kapitalizmin acımasız etkisi ile bilgiyi afili bir şekilde sunmayı, bu süslü yapı için tehlike arz eden her türlü bilgi ve anlayışı küçümsemeyi ve görmezden gelmeyi adet edinmiştir. Bu ise aslında bir zihniyetin sonunun geldiğini ifade etmektedir. Zira kendi doğruları dışındaki tüm doğruları yok sayan modern bilgi anlayışı artık tükenme noktasına gelmiş, yeni bilgilere açık olmak yerine, -baştaki olayda geçtiği gibi- en net tecrübî bilgileri bile yok saymayı meslek edinmiştir. Bilgi anlayışının tükenmesi ise bir medeniyetin çökmesi anlamına gelir, çünkü bir medeniyetin tüm kurumları ve bilimleri temelde bilgi teorisinin üzerine konumlanır. İslam medeniyeti de bu çöküşü, skolâstikleşen bilginin sorgulanamaz hale gelmesi ve kelamın akideleşmesi ile yaşadı.

Modern zihnin de aynı hastalıkla malul olduğu da bir gerçektir. Mesela; bundan birkaç gün önce hacamat ve geleneksel tıp üzerine konuşan bir profesör, bu konuda nasıl bir zihinle karşı karşıya olduğumuzu net bir şekilde ortaya koyuyordu. Hacamat ve sülük tedavisi gibi tedavi biçimlerinin tamamen gerici, yobaz bir anlayışın ürünü olduğunu savunan bu akademisyen, spikerin; “ama hocam bu tip yöntemlerle tedavi olduğunu ve sağlığına kavuştuğunu söyleyen çok kişi var, buna ne dersiniz?” sorusuna ise şöyle cevap veriyordu; “Bu tip tedavilerin modern tıpta yeri yok, bunlar hurafedir,  böyle şeylere inanmayın.” Hoca, bu konuda araştırma yapmadığını, buna gerek olmadığını da zımnen söylüyordu.

Ancak herhangi bir şekilde tedavi olmuş bir insana “sen buna inanma” demek ne kadar makul ve inandırıcı olur? Zira kanıtlanması çok kolay olan tecrübî bilgileri bile yok saymak, görmezden gelmek insanlığa nasıl bir fayda sağlar? Bu soruların cevap bulması gerekiyor.

Ancak Huntington’un Medeniyetler Çatışması tezinde savunduğu gibi, batı medeniyeti artık sorgulanır olmuştur. Kendine özgüveni tam olan bir medeniyet, sorgulanmaktan keyif almayacaktır. Bana göre asıl çatışma da buradan çıkacaktır. Gücünü, üzerine kurulduğu hikmete ve bilgiye değil, bu bilgi ve hikmetin sonucu olan teknik ve maddi ilerlemeye bağlı zanneden her medeniyet çökmeye mahkûmdur.

Bilgi skolâstikleştikçe merkeze kayar ve bilgiyi meslek edinen kişiyi ve toplumdan uzaklaştırır. Dolayısı ile toplumun büyük bir kesimi merkezden uzaklaşmış olur. Günümüz ise bu merkeze kaymanın en dramatik sonuçlarına şahit oluyor. Varlığını maddeye bağlı kılmış bir medeniyet, özgüven konusunda hiç sıkıntı yaşamadığını söylese de aslında temel dinamiklerini yitirmiş durumdadır.

Modern bilgi teorisi can çekişmeye başlarken, yeni filozoflar yetiştirmek yerine yeni sömürgeler bulma derdine düşmüştür. Müslüman dünya ise tükenmiş olan modern kurumları daha fazla taklit etmenin derdine düşmüştür. Fakat herkes şunun farkında olmalıdır ki insanlığın artık farklı bir medeniyet anlayışına ihtiyacı var. Bu açıdan “hikmet mü’minin yitik malıdır, nerde bulursa alsın”[2] hadisi yeniden ve çok yönlü olarak anlamlandırılmalıdır. Postmodernizm ise insanlığı daha fazla oyalamaktan öteye geçemeyecektir. Onun için bilgi ve hikmete yönelmek, Müslüman dünyanın insanlığa sunacağı en hayırlı hizmet olacaktır.  Bilginin resmileşmesi ise hikmetin önündeki en büyük engeldir.


[1] Makaleler için bkz. İslamiyat c.2 s. 1

[2] Tirmizi; ilim,19, İbn Mace; Zühd 17



1184 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

KUR’AN’IN YAKILMASI, YERYÜZÜNDE TANRILAŞANLARIN HÜSRANI VE KÜRESEL DİRENİŞ - 03/02/2023
Kur’an’ın savunduğu hakikat ve değerler batıda onu tehdit edecek kadar dile gelmiştir ki kitleler ona dikkat kesilir ve yakar olmuştur. Yoksa mesela; Tipitaka’yı, Veda’yı, Avesta’yı, kimse yakmaz. Çünkü bunların kutsal kitap olduğu bile bilinmez.
KUL VE TAKDİR - 03/11/2020
Niyet kulluk ise, “insan kaderini yaşar” cümlesi ile “insan kaderini çizer” cümlesi arasında pek bir fark yoktur. Her ikisi de kulluğa götürür. Ama eğer niyet isyan ise; “kaderini yaşamak”, günahları Allah’a fatura etmeye sevk eder.
TARTIŞMALARIN ODAĞINDAKİ OKULLAR: İMAM-HATİP OKULLARI - 02/10/2020
İmam hatip okulları gerek (ön yargılı)dindar gerekse dine mesafeli kesimler tarafından ideolojik ve kategorik bir kadre tabi tutulmaktadırlar. Bu okulları aşan bir din eğitimi modeli önermedikçe, yapılan bu tip ithamlar ahlakî olmaz.
SÜNNET Mİ GELENEK Mİ? - 16/06/2020
Şunu da söylemeliyim ki kitap ve sünnet dinin kaynaklarıdır, gelenek ise dinin kaynağı değil, "kitap ve sünnetin nasıl yorumlamalıyız" sorusunun cevabıdır. Tenkide açık olmak kaydıyla, bu günkü sorunlarımızın çözümü için umut vaad etmektedir.
VİRÜSTEN Mİ, YOKSA KİRLERİMİZDEN Mİ ARINMALIYIZ? - 11/04/2020
Tam bu noktada, insan olarak karar vermeliyiz; kirlerimizden mi arınmalıyız, yoksa virüslerimizden mi? Bence kirlerimizden arınmazsak virüsten kesinlikle arınamayız.
KUR’AN-I ANLAMAK MÜMKÜN MÜ? - 03/08/2019
Eğer Kur’an-ı anlamaktan kasıt muradı ilahiye tekel uygulamak ya da muradı ilahiyi anlama ameliyesini yöntemsiz kılmak ise böyle bir anlama mümkün değildir ve faydalı da değildir.
SORU SORMAK SANATTIR YA DA KISSADAN HİSSE - 16/07/2019
Aynı zamanda kıssanın kendisi zaten bir hisse barındırır. Onun için sen kıssayı anlat, isteyen hissesini alır.
AHLAK EĞİTİMİ ÜZERİNE - 10/07/2019
Sonuç olarak genel geçer bir ahlaki sisteme sahip olmadığımız gibi, eskileri bir kenara atmayı aydınlanmacılık kabul eden hastalıklı bir zihinle de karşı karşıyayız.
HANGİ NİMET DAHA BÜYÜK? - 21/05/2019
“En büyük nimet hangisi?” derlerse, “bana küçüğünü söyle ki ben de büyüğünü söyleyeyim” demelisin.
 Devamı
Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi51
Bugün Toplam1762
Toplam Ziyaret4761723
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI