• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/insanveislam.org/
  • https://twitter.com/insanuislam











Dr. Mehmet ÖZEL
mehmetozelli@hotmail.com
EHL-İ SÜNNET YA DA ZİHNİYET TAHLİLLERİ
10/08/2018

Ehl-i sünnet kavramı aslına bakılırsa Selefîliği de kapsayan bir kavram ama Neo Selefîlik (Yeni Selefîlik) olarak nitelenen düşünce biçiminin aslında mezhepsel anlamda farklı bir yede durduğu görülmektedir. Yeni Selefîlik olarak nitelenen düşünce klasik Selefîliğe göre Ehl-i sünnet kavramını daha farklı bir amaçla kullanmaktadır.

Kavramı kullanım amaçlarına girmeden önce şunu da ifade etmeliyim ki hem Ehl-i sünnetin hem de Selefîliğin çok farklı tonları vardır. Ehl-i sünnet kavramı -ana akım olma özelliğinden dolay-ı Ehl-i reyden başlayıp Ehl-i hadisin tolarına kadar birçok farklı tonu bünyesinde barındırırken, Selefîlik kavramı da ilk dönem mezhep imamları, İbn Teymiyye ile parlayan ilmi Selefîlik, hatta haşvilik denen tutucu hadis taraftarlığına kadar birçok tonu içinde barındırır. Günümüzde ise Selefîlik kavramı nerdeyse Vehhabîlik kavramı ile eş anlamlı kullanılmaktadır.

Ancak tüm bu mezheplerin veya akımların temel iddiası “Fırka-i Naciye” denen orta ve kurtuluş yolunu kendilerinin temsil ettiği iddiasıdır. Fırka-i Naciye metaforu hadisten alınan önemli bir kavram olsa da bu kavramın dini bir çekişmenin merkezine oturtulması dinin rahmet vaadiyle uyuşmuyor. Bu açıdan bakıldığında “dinlerini parça parça edip kendileri de fırkalara ayrılan… bir topluluk”[1] olmamızın hadisten alınan bir metafor üzerinden yapılması, aslında geçmişin kutsiyeti üzerinden kendi fikirlerimizi meşru ve mutlak kılmak gibi ahlaki bir zafiyet taşımaktadır. Rahmet olarak gönderilen dini, gazaba çevirmek ancak bu şekilde mümkün olabilirdi. Yani Ali Şeriati’nin deyimiyle; “Dine karşı din.”[2]

Tabi 20. Asır Müslümanları olarak bizler iki şeyi miras aldık: 1- 15 asırlık bir medeniyet ve zengin bir malzeme, 2- Fakir, yıkık, bitmiş bir İslam dünyası ve tam kaşısında zengin, güçlü ve gaddar batı dünyası. Bu mirası devralırken geçmişimizle bağlarımızı, hafızamızı nasıl yenileyeceğimizi bir türlü kestiremedik. Ehl-i sünnet gibi tarihsel miraslarımıza yaklaşımlarımız da bu kararsızlığımızdan nasibini aldılar.

İşte bu yaklaşım biçimlerimizi iki önemli kişiliğin Ehl-i sünnet geleneğine yaklaşımları ile açıklamaya çalışacağım.

Bunlardan birincisi Said-i Nursi’dir ki; Said-i Evvel ve Said-i Sani metaforlarının içeriği tam bizim istediğimiz bakış açısını ele verir. Osmanlı son dönemindeki hürriyet devrimine sonuna kadar destek veren Said-i Evvel (birinci Said) iyice yorulmuş, hakikatin tecrübeyle değil, geleneğin tarihsel tecrübesine sığınmakla mümkün olacağına kanaat getirmiştir. Yaptığı birçok hatalı işin ardından, bireysel tecrübeyi bırakıp tarihsel tecrübeye sığınır. Teori ile pratiğn farklı şeyler olduğunu kavrar. Sığındığı tarihsel çizgi ise Ehl-i sünnet çizgisidir. Daha doğrusu bu çizgi, daha çok Ehl-i hadis kelamı ile hurufi, batınî çizgideki tasavvuf çizgisinin birleşimidir.  Bu anlamda Nursî; yürünmüş, güvenli ve sağlam bir yolu deneyerek, daha temkinli davranmıştır. Ehl-i sünnet kavramını ise daha güvenilir bir yol olduğu ve geçmişin tecrübesinden faydalanmak anlamında kullanmıştır.

Geçmişin güvenilir çizgisinde yürümek Selefîliğin temel iddiasıdır. Fecrü’l- İslam adlı eserinde Ahmed Emin;  Araplar her an çölde kaybolma tehlikesi ile karşı karşıya oldukları için her zaman denenmiş yolları tercih ederlerdi anlamında bir şeyler söyler. Bu anlamda Ehl-i sünnet anlayışı denenmiş ve kabul görmüş bir anlayış olarak güven vermektedir.

Bir diğer kişilik ise Muhmmed b. Abdulvehhab’dır ki onun Ehl-i sünnet anlayışı ise tamamen teoriye dayanır o, teorik bir din anlayışından hareket eder. Ehl-i Hadis tarikine bağlı olduğunu söyleyen İbn Abdulvehhab yürünmüş bir yoldan gitmek yerine, teorik bilgilerle daha önce yürünmemiş yeni bir yol açmak ister. Bu durumda Ehl-i sünnet kavramını tamamen bir meşruiyet zemini oluşturmak için kullanır.

Yani Saidi Nursi pratik yaşantıları esas alırken ve  Ehl-i sünnet kavramını güvenli ve şaşmaz bir liman olarak görürken, İbn Abdulvehhab, teorik ve tecrübe edinmemiş bir din anlayışı tesis etmeye çalışmıştır. Bu tavır ise tarihi tecrübeyi esas almaktan çok, tarihsel tecrübeyi yok saymak, beraberinde, eski olanın yıkılması gerektiği mantığını ikame etmiştir ki İbn Abdulvehhab ve Vehhabîlik tam da bunu yapmıştır. Aynı mantalite Hürriyet devrimine katılan Saidi evvelde de vardır. Fakat başarısızlığı tatmak onu daha güvenli bir limana sığınmaya zorlamıştır. İbn Abdulvehhab ise dini bilgileri çok zayıf olan, fakir aynı zamanda şedid bir ortamda geldiği için sığ, teorik ve şiddet içeren bir din anlayışını tahkim etmeyi başarmıştır.


[1] En’am Suresi,159

[2]  Ali Şeriati, Dine Karşı Din



1420 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

KUR’AN’IN YAKILMASI, YERYÜZÜNDE TANRILAŞANLARIN HÜSRANI VE KÜRESEL DİRENİŞ - 03/02/2023
Kur’an’ın savunduğu hakikat ve değerler batıda onu tehdit edecek kadar dile gelmiştir ki kitleler ona dikkat kesilir ve yakar olmuştur. Yoksa mesela; Tipitaka’yı, Veda’yı, Avesta’yı, kimse yakmaz. Çünkü bunların kutsal kitap olduğu bile bilinmez.
KUL VE TAKDİR - 03/11/2020
Niyet kulluk ise, “insan kaderini yaşar” cümlesi ile “insan kaderini çizer” cümlesi arasında pek bir fark yoktur. Her ikisi de kulluğa götürür. Ama eğer niyet isyan ise; “kaderini yaşamak”, günahları Allah’a fatura etmeye sevk eder.
TARTIŞMALARIN ODAĞINDAKİ OKULLAR: İMAM-HATİP OKULLARI - 02/10/2020
İmam hatip okulları gerek (ön yargılı)dindar gerekse dine mesafeli kesimler tarafından ideolojik ve kategorik bir kadre tabi tutulmaktadırlar. Bu okulları aşan bir din eğitimi modeli önermedikçe, yapılan bu tip ithamlar ahlakî olmaz.
SÜNNET Mİ GELENEK Mİ? - 16/06/2020
Şunu da söylemeliyim ki kitap ve sünnet dinin kaynaklarıdır, gelenek ise dinin kaynağı değil, "kitap ve sünnetin nasıl yorumlamalıyız" sorusunun cevabıdır. Tenkide açık olmak kaydıyla, bu günkü sorunlarımızın çözümü için umut vaad etmektedir.
VİRÜSTEN Mİ, YOKSA KİRLERİMİZDEN Mİ ARINMALIYIZ? - 11/04/2020
Tam bu noktada, insan olarak karar vermeliyiz; kirlerimizden mi arınmalıyız, yoksa virüslerimizden mi? Bence kirlerimizden arınmazsak virüsten kesinlikle arınamayız.
KUR’AN-I ANLAMAK MÜMKÜN MÜ? - 03/08/2019
Eğer Kur’an-ı anlamaktan kasıt muradı ilahiye tekel uygulamak ya da muradı ilahiyi anlama ameliyesini yöntemsiz kılmak ise böyle bir anlama mümkün değildir ve faydalı da değildir.
SORU SORMAK SANATTIR YA DA KISSADAN HİSSE - 16/07/2019
Aynı zamanda kıssanın kendisi zaten bir hisse barındırır. Onun için sen kıssayı anlat, isteyen hissesini alır.
AHLAK EĞİTİMİ ÜZERİNE - 10/07/2019
Sonuç olarak genel geçer bir ahlaki sisteme sahip olmadığımız gibi, eskileri bir kenara atmayı aydınlanmacılık kabul eden hastalıklı bir zihinle de karşı karşıyayız.
HANGİ NİMET DAHA BÜYÜK? - 21/05/2019
“En büyük nimet hangisi?” derlerse, “bana küçüğünü söyle ki ben de büyüğünü söyleyeyim” demelisin.
 Devamı
Üye Girişi
Aktif Ziyaretçi17
Bugün Toplam1454
Toplam Ziyaret4772687
MAKALELER
EĞİTİM SUNUMLARI